Firmalarını birlikte yöneten eski ve yeni kuşağı bir araya getirerek, aile şirketi olmayı, eskiyle yeninin başarı hikayelerini, birlikten nasıl kuvvet doğduğunu, yıllar içinde yaşanan krizlere karşı verilen mücadeleleri, geleceğe yönelik planları, hedefleri incelediğimiz Babalar ve Çocukları Röportajları, AİMSAD Dergisi’nin ilgiyle takip edilen, özgün içeriklerinden biri oldu. 2021 yılından bu yana AİMSAD Dergisi’nde yer alan Babalar ve Çocukları kapsamında toplam 14 farklı firma ile röportaj gerçekleştirdik. Yapmış olduğumuz bu röportajların tamamını analiz ederek, ağaç işleme makine sektöründe yer alan babalar ve çocuklarının sektöre, şirket yönetiminde dikkat ettikleri noktalara ve kurumsallaşmaya yönelik bakış açılarını derledik.

Eski kuşağın geçmişe dair edindiği tecrübelerini, geleceğe ilişkin beklenti ve temennilerini, genç kuşağın ise gelecekte hayata geçirmeyi hedeflediği projelerini, aile büyüklerinden devraldıkları ya da gelecekte devralacakları sorumlulukları konuştuğumuz röportajlarda aile şirketi olmakla ilgili birçok tanım yapıldı. Röportaja konuk olan birçok kişi için aile şirketi olmak, önce aile olmayı ve ardından şirket olmayı gerektiriyor. Aile değerleri ile şirket vizyonu arasında bir uyum sağlamak, sürdürülebilir bir işletme yapısını da destekliyor. Aile şirketleri genellikle uzun vadeli hedefler belirliyor ve bu hedeflere ulaşmak için çalışıyorlar. Ayrıca aile değerlerini işletme vizyonuyla birleştirerek, şirketin nesiller boyu varlığını sürdürmesine odaklanıyorlar. Genel itibariyle aile şirketi olmanın önemli bir değer ve kültür mirası olduğunun vurgulandığı röportajlarda, Türkiye’de aile şirketlerinin genel yapısının KOBİ’lerle örtüştüğüne dikkat çekiliyor. Röportajlarda özellikle aile şirketi çalışanları arasında güçlü bir aidiyet ve bağlılık hissi olduğu vurgulanıyor. Bu, aile üyeleri arasında doğal bir güven ve iletişim ağı oluşturuyor, bu da karar alma süreçlerini hızlandırırken motivasyonu artırıyor. Aile şirketleri, bir nesilden diğerine geçen tecrübe, bilgi ve birikimle güçleniyor. Bu süreklilik, şirketin gelecekteki başarı şansını da artırıyor. Bu görüşler, aile şirketlerinin karmaşıklığını ve çeşitliliğini ortaya koyarken, birçok iş insanının ortak bir paydada buluştuğunu gösteriyor. Aile şirketleri hem zorlukları hem de avantajlarıyla birlikte, aidiyet, güven ve uzun vadeli düşünme anlayışını içeren bir iş modelini temsil ediyor.

KURUMSALLAŞMA SADECE YAPISAL BİR DEĞİŞİM DEĞİL

Babalar ve Çocukları kapsamında, aile şirketlerinin kurumsallaşmasının bir zorunluluk olup olmadığına ilişkin de önemli değerlendirmelerde bulunuldu. Bazı katılımcılar, her aile şirketinin kurumsallaşması gerektiğini düşünüyor. Kurumsallaşmanın, şirketin büyüklüğü, hedefleri, sektörü ve kaynakları gibi faktörlere bağlı olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu kişiler, profesyonel yönetimin şirketin günlük operasyonlarını yönetmesinin önemine de vurgu yapıyorlar. Bazı katılımcılar ise kurumsallaşmanın her aile şirketi için zorunlu olmadığını savunuyorlar. Sektöre, şirketin büyüklüğüne ve aile değerlerine göre esnek bir şekilde kurumsallaşmanın uygulanması gerektiğini düşünüyorlar. Bu kişiler, küçük aile şirketlerinin aile değerlerine dayalı olarak faaliyet göstermeye devam edebileceğini ifade ediyorlar. Kurumsallaşmanın şart olduğunu düşünenler, büyüme, rekabet avantajı elde etme ve uzun vadeli başarı için kurumsallaşmanın önemine vurgu yapıyorlar. Şirketin karmaşıklaşması ve profesyonelleşme ihtiyacı olduğunu düşünen bu kişiler, doğru zamanda adımların atılması gerektiğini ifade ediyorlar. Bir diğer görüşe göre, kurumsallaşmanın yanı sıra iyi bir yönetimin de önemli olduğunu savunan katılımcılar bulunuyor. Profesyonel yöneticilerin yanı sıra aile üyelerinin de işletmede etkin bir rol oynaması gerektiğini düşünen bu kişiler, kurumsallaşmanın sadece yapısal bir değişim değil, aynı zamanda yönetim anlayışının da geliştirilmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Sonuç olarak, her aile şirketinin durumuna, hedeflerine, değerlerine ve sektörüne bağlı olarak kurumsallaşma sürecini belirlemesi gerektiği anlaşılıyor. Kurumsallaşmanın şirketin uzun vadeli başarısı için önemli bir araç olduğu, ancak nasıl uygulanacağının şirketin özelliklerine bağlı olarak değişebileceği ortaya çıkıyor.

KUŞAK ÇATIŞMALARININ ÜSTESİNDEN GELMENİN TEMELİNDE İLETİŞİM VE ANLAYIŞ YATIYOR

Eski ve yeni kuşağın yönetimde birlikte yer aldığı işletmelerde akıllara ilk olarak kuşak çatışması geliyor. Röportaja göre; kuşak değişiminin kaçınılmaz olduğu ve bu değişim sürecinde çatışmaların yaşanabildiği belirtiliyor. Farklı kuşakların farklı bakış açıları, deneyimleri ve çalışma tarzlarından kaynaklanan anlaşmazlıkların ortaya çıkması ise durumun doğasına uygun olarak değerlendiriliyor. Kuşaklar arası çatışmaların üstesinden gelmenin temelinde iletişim ve anlayışın olduğu belirtiliyor. Aile şirketlerinde açık iletişim kanalları kurmak, birbirini anlamak ve farklılıkları birleştirmek önemli olarak vurgulanıyor. Yeni kuşakların genellikle teknolojiye daha hakim ve inovasyona daha açık olduğu ifade edilirken, bu noktada, geçmiş deneyimlerin değerli olduğuna ve farklı kuşakların güçlü yönlerinden yararlanmanın önemine vurgu yapılıyor. Aile şirketlerinde kuşak değişiminde görev ve sorumlulukların doğru bir şekilde paylaşılmasının önemli olduğunun da altı çiziliyor. Bu paylaşımın, kuşaklar arasındaki uyumu sağlamak adına kritik bir faktör olduğu belirtiliyor.

İHRACAT, EKONOMİK SORUNLARA KARŞI BİR ÖNLEM

İşletmelerin ekonomik zorluklara karşı nasıl direnç gösterdiği, değişen piyasa koşullarına nasıl adapte oldukları ve kriz dönemlerinde nasıl fırsatlar yarattıklarını da konuştuğumuz Babalar ve Çocukları Röportajları’nda işletmelerin, ekonomik krizlerle karşılaştıklarında hızlı bir şekilde piyasa koşullarına uyum sağlamaları ve iş modellerini revize etmelerinin kritik önem arz ettiğine değinildi. Müşteri memnuniyetine odaklanmak, uzun vadeli iş ilişkileri kurmak ve güvenilir bir marka imajı oluşturmak krizlerde işletmelerin ayakta kalmasına katkı sağlıyor. Röportajlarda, ihracat, ekonomik sorunlara karşı bir önlem olarak görülüyor ve işletmelerin ihracat konumlarını güçlendirmeleri vurgulanıyor. Bunun yanında güçlü bir finansal yapı ve öz sermaye, krizlere karşı direnç göstermede önemli bir faktör olarak öne çıkıyor. Borçlanmaktan kaçınmak ve maddi risklerden uzak durmak, işletmelerin zorlu dönemleri daha rahat atlatmalarına yardımcı oluyor. Üretim süreçlerini iyileştirmek, yeni ürünler ve çözümler geliştirmek, teknolojiye ayak uydurmak işletmelerin rekabet avantajını artırıyor. İnovasyon ve sürekli iyileştirme anlayışı, işletmelerin krizlerden güçlenerek çıkmalarına katkı sağlıyor. İşletmelerin geçmiş krizlerden çıkardıkları derslerle, gelecekteki belirsizliklere karşı hazırlıklı olmaları gerekiyor.