Türkiye ve Çin arasındaki ekonomik ilişkiler hakkında bilgi almak ve iki ülke arasında ne tür iş birliklerinin hayata geçirilebileceğini konuşmak üzere bir araya geldiğimiz IQ Danışmanlık Genel Müdürü Öykü Okur; “Çin’in ticaret noktalarında bize karşı güçlü olabileceği durumlar var. Yani ticaretin bazı kollarında bize karşı rakip olarak görülebilir hatta bazı kollarda Çin’in rakipsiz olduğunu da söylemek mümkün. Çin ile rekabet edebilmemiz için üretim alanında istekli olmalıyız ve iş gücünü de kullanarak hızla değişen tüketim alışkanlıkları konusunda lojistik sürecini hızlandırmamız gerekiyor. Çin’de 35-40 gün süren tedarik sürecini Türkiye olarak 7-10  günlük sürece indirebilirsek Çin’e karşı zaman ve maliyet alanında güç kazanmış oluruz” açıklamasında bulundu.

IQ Danışmanlık Genel Müdürü Öykü Okur, Türkiye’ye yatırım yapan ve her geçen gün yatırımlarını arttıran Çinli şirketler olduğunu, Çin’in Türk firmalarıyla eskiden iş birliği yaptığını ancak son dönemlerde bu konuda da kontrolü ele alıp firmalarını ülkemizde kurarak Türkiye pazarında ilerleyişlerini sürdürdüğünü belirtti. Öykü Okur, “Özellikle kriz dönemlerini kendi adımıza fırsata çevirmeliyiz. Bunu yapabilmek için de piyasayı çok iyi kokluyor olmamız lazım” dedi.

  • Türkiye ve Çin arasındaki mevcut ekonomik ilişkiler hakkında bilgi verir misiniz? 

İpekyolu Projesi ile Türkiye adına yeni adımlar atılmış oldu. İpekyolu Projesi için çalışmalar halen sürüyor fakat pandeminin başlaması ile ciddi kesintiler oldu. Çin’in de önemsediği İpekyolu sadece Türkiye’yi değil Ortadoğu ve Avrupa’yı da kapsayan bir proje. Çin’in bu projeyi önemsemesinin en temel sebebi; ihracat yaptığı önemli bölgeleri kapsıyor oluşu. Çin; artan işçilik ve hammadde maliyetleri sebebiyle yeni yatırım sahaları arıyor. Çin için Afrika bölgesi; bu yatırım sahalarının başında geliyor. Türkiye; Çin için uzak bir ülke fakat Çin tarafında, Türkiye için uzak algısı yok. Buna örnek olarak son yıllarda Türkiye’ye yatırım yapan ve her geçen gün de yatırımlarını arttıran Çinli şirketleri gösterebiliriz. Çin; Türk firmalarıyla eskiden iş birliği yapardı ancak son dönemlerde bu konuda da kontrolü ele alıp kendi firmalarını kurarak Türkiye pazarında ilerleyişlerini sürdürüyor. Türkiye’de açtıkları firmaların sahibi, işletmecisi ve yetkilileri Çinlilerden oluşuyor. Çin ile olan mevcut ekonomik ilişkilere ülkemiz açısından baktığımızda eski yıllara nazaran daha aktif ve verimli olduğunu söyleyebiliriz. Pandeminin araya girmesiyle iki ülke arasında en az yüzde 20’lik ticari kayıp gerçekleşti. Eğer pandemi yaşanmamış olmasaydı iki ülke arasındaki ticari ilişkiler hızlı bir şekilde ilerlemiş olacaktı. Çin ve Türkiye arasında pandemi süreciyle beraber dört yıllık ticari kayıp yaşandı. Bu ticari kaybın telafi edilmesi için iki ülkenin dış temsilcilikleri çalışmalar gerçekleştiriyor. Özellikle ticari ateşelerin bu konuda yoğun mesai yaparak çalışmaları lazım.

“Çin ile rekabet edebileceğimiz çok alan var”
Çin, devamlı rakip olarak gösteriliyor. Peki durum gerçekten böyle mi? Çin’le masaya oturup, iş birliği yapabileceğimiz alanlar mevcut mu? Bu yönde ne gibi adımlar atılıyor?

Dünyada Çin sürekli rakip olarak görülüyor ve gösteriliyor. Çin’in ticari konularda attığı adımlar, oynadığı oyunlar, tarihte de görüldüğü üzere hep ilerleyebileceklerini bizlere gösterdi. Bu zamana dek hep savunmasına önem vermiş Çin; toprak bütünlüğünü hiçbir zaman bozmamış. Yani Çin; toprak sahibi olalım dememiş, halkının refah düzeyini arttırmak için ticari olarak büyümeyi, özellikle de üretmeyi hedeflemiş bir yapıya sahip. Çin’in ticaret noktalarında bize karşı güçlü olabileceği durumlar var. Yani ticaretin bazı kollarında bize karşı rakip olarak görülebilir hatta bazı kollarda Çin’in rakipsiz olduğunu da söylemek mümkün. Özellikle pandemiden sonra Çin; elektrikli otomobiller konusunda kendini çok geliştirdi. Hatta bu alanda rekabet edilemez hale geldiklerini de söyleyebiliriz. Son dönemlerde üretmiş oldukları yeni elektrikli arabalar son model teknolojiye ve konfora sahip. Türkiye adına konuşacak olursak bu alanda şu an Çin ile rekabet edemeyiz belki ama ilerleyen yıllarda kendi aracını üretmeye başlamış bir ülke olarak onlara rakip olmak için çalışmalar gerçekleştirebiliriz. Elbette beraber iş birliği yapabileceğimiz çok alan var. Bu sebeplerden ötürü Çin ile elbette masaya oturulmalıyız. Gıda, tekstil, yedek parça, ham maddeler vb. konularda Çin ile toplantılar yapılıyor. Bu toplantıların da açık şekilde gerçekleşmesi gerekiyor. Coğrafi konum sebebiyle Çin ve Türkiye arasındaki adımı ülkemizdeki iş insanlarının atması bekleniyor. Bu beklentinin en önemli sebebi iş insanlarımızın, Çin’de; Türkiye adına aktif çalışmalar gerçekleştirmesi oluşturuyor. Çin’de ticaret konusunda Türkiye olarak hızla harekete geçmeliyiz. Çin’in Türkiye ile ticaret yapmaya açık bir ülke olduğunu söyleyebiliriz. İpekyolu Projesi ve projenin kapsadığı bütün güzergahlar üzerinden gerçekleştirilecek olan ikili ticaret; ticari organizasyonların artması ve daha fazla iş hacmi anlamına geliyor. Çin ile rekabet edebileceğimiz çok alan var. Öncelikle ülke olarak devletimizin üretim ekonomisine destek olması gerekiyor. Bunun için istekli olmamız ve harekete geçmemiz lazım. Atılacak olan adımlar; üretim hacminin artması anlamına geliyor. Pandemi döneminde Çin; 2,5-3 yıl boyunca kendi kabuğuna çekildi ve ürettiği ürünleri ihraç edemedi. Çin’e üretim yaptıran iş insanları ihracat için alternatif pazarlar aramaya başladı. Çin’den gelen ve bütün ülkelerden istenilen ithalat talebine diğer ülkeler gibi ülkemiz de cevap verilebilseydi şu an Çin ile rekabet edebileceğimiz adımlar atılmış olacaktı.  Çin’e o dönem ihracat yapıldı fakat hammadde konusunda dışa bağımlı olduğumuz alanlarda kapanmalar gerçekleştirmemiz ve ihracatın durdurulması gibi sebeplerle Çin’den gelen ithalat taleplerine yanıt veremedik.

Çin ile rekabet edebilmek için üretim alanında istekli olmalıyız ve iş gücünü de kullanarak hızla değişen tüketim alışkanlıkları konusunda lojistik süreci hızlandırmalıyız. Çin’de 35-40 gün süren tedarik sürecini Türkiye olarak 7-10 günlük sürece indirebilirsek Çin’e karşı avantaj, zaman ve maliyet alanında güç kazanmış oluruz. Daha az iş gücüne sahip olan nüfusumuzu, Çin ile rekabet konusunda, verimli bir şekilde kullanırsak Çin ile güçlü olduğumuz alanlardaki rekabetimizi üst seviyelere çıkarmış oluruz. Türkiye; Çin ile pandemi döneminde net rekabet etmeye başladı. Çin kapandıktan sonra Türkiye için dikkat çekici bir pazar haline geldi. Çin için Türkiye’nin popüler hale gelmesi jeopolitik konumundan kaynaklanıyor. Bu da Çin açısından üretimin önceki yıllara göre daha artması anlamına geliyor. Pandemi sonrası Çin’in tekrar açılmasıyla beraber bazı ürünlerin fiyatlarının Çin’de daha pahalı hale geldiğini görüyoruz. Pandemi döneminde bir rekabet olmuş, devam etmiş ve bunu biz kazanmışız. Bazı ürünlerde fiyatımız; Çin’den daha ucuz dedirtebilmişiz. Rekabetçi olduğumuz ürün kalemlerinde Çin; Türkiye’den alımlara başlamış. Bu da bu alanlardaki rekabeti başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğimiz anlamına geliyor. Bu bilgiler kapsamında Türkiye’nin Çin ile rekabet ettiğini ve etmeye devam edeceğini söylemek mümkün. Çin ile rekabetin devam edebilmesi için devletimiz; üreticilere daha çok teşvik vererek daha fazla üretim yaptırtmalı. Üretim demek döviz demek. Daha fazla döviz demek ülkenin ekonomisinin hızlı şekilde kalkınması demek. Çin’in uyguladığı sistem tam da bu. Yaklaşık olarak 14 yıldan beri Çin; dövize müdahale etmedi hala da etmiyor, dövizde meydana gelen küçük hareketler sonrası insanlar tedirgin oluyor. Çin Merkez Bankası; dövize müdahale etmiyor. Neden? Çünkü ihracatçıyı koruyor, ne kadar hazır döviz girerse ekonomik olarak da ihracatçılar rahatlıyor. Sadece Çinli ihracatçılar; pandemi döneminde bunun sıkıntısını bir nebze olsun yaşadı. Çin hükümeti; bu konuda üreticiyi daha da destekledi. Çin; ülkeye döviz girsin ve döviz çıkmasın politikasını uyguluyor. Bu arada Çin Merkez Bankasında döviz rezervi tabii ki mevcut. Yani istediği şekilde dövizle oynayabilir, müdahale edebilir ama etmiyor. İhracatçıyı korumaya alıyor. Çin’deki bu sistem Türkiye’de de uygulanabilmeli. Üreticinin daha fazla üretim yaparak, çevre ülkeler: Avrupa, Orta Doğu veya Uzak Doğu ülkelerinde çalışmalar gerçekleştirmesiyle döviz ülkeye çok girer. Üreticinin korunması için en önemli önlem budur diye düşünüyorum.

“Ülke olarak güçlü olduğumuz alanlara yoğunlaşırken, zayıf yönlerimize de çözüm üretmemiz lazım”
Çin’in dünya ekonomisinde gelişmesi ve genişlemesi ülkemize nasıl bir katkı veya zarar verir?

Pandemi döneminde kapalı olan bir ülke olarak siz çevre ülkelere ürünü satarken, Çin’in açılıp tekrar üretime geçmesi bizim için bir zarar ama diğer taraftan bakacak olursak eğer açılıp tekrar ayağa kalkıp, ticari alanda tekrar pozitif yönde büyüyorsa bu da bizler açısından yarar anlamına geliyor. Çünkü biz halihazırda Çin’e zaten ticaret yapıyoruz, ürün satıyoruz. Bu kapsamda; hammadde, gıda vb. şeyler ihraç ediyoruz. Çin’in normale dönmesi onların kararı ama ‘Çin’in normalleşmesi bize zarar verir’ diyemeyiz. Çin; Avrupa’dan, Uzakdoğu’dan, Ortadoğu’dan ve farklı ülkelerden ham madde ithal ediyor. Çin’in ekonomik olarak tekrar pozitif yönde büyümesi ve ilerlemesi tabii ki bizim için bir fayda, avantaj anlamına geliyor. Bu avantajı çok iyi kullanmak gerekiyor. Özellikle kriz dönemlerini kendi adımıza fırsata çevirmeliyiz. Bunu yapabilmek için de piyasayı çok iyi kokluyor olmamız lazım. Piyasayı koklama noktasında; ülkemizin her şehrinde, sektörel merkezlerle piyasa ile ilgili bütün verilere, üreticilerimizin; düzenli ulaşması gerekiyor. Ülke olarak güçlü olduğumuz alanlara yoğunlaşırken, zayıf yönlerimize de çözüm üretmemiz lazım. Ülkeler her konuda, her zaman birbirlerine ihtiyaç duyar. Savaşan değil dünya üzerinde barış içinde yaşamayı başarabilen, birbirine her konuda destek veren ülkeler olabilirsek dünya daha da güzel hale gelmiş olur.

“Ekonominin istikrarlı olmaması, ülke olarak bizlere çok yatırımcı kaybettirdi”
Çin ve Türkiye arasında gelecek yıllarda ikili ilişkilerin giderek daha da artması bekleniyor. Bu kapsamda Çin’deki fabrikaların birçoğunun Türkiye’ye yatırım amaçlı gelmesi bekleniyor. Fabrikaların Türkiye’ye gelmesi ve üretim ekonomisine geçmek bize hangi alanlarda katkı sağlar?

Çin ile ikili ilişkilerin güzel devam ettiği bir dönemdeyiz. Çinli büyük firmalar; şu an için Türkiye’de bulunuyor ama Türkiye de üretime açık olup, jeopolitik konumunu kullanıp, ürünlerini; Avrupa ve Ortadoğu’ya satmalı. Türkiye yurt dışından gelecek olan yatırımcılara özellikle Çinli vatandaşların Türkiye’ye gelip yatırım yapmasına destek olmalı. Çinli yatırımcıya teşvikler verdiğimizde, karşılığında yatırım ve üretim alabiliriz. Bu da ekonomimize olumlu olarak yansır. Çinli yatırımcıların birçoğu için vergi, sigorta teşvikleri yeterli gelmiyor. Türkiye’de bugün için Çinlilere verilen iki yıllık teşvik; Afrikalılara dört yıllığına veriliyor. Çin; yatırım yapabilmek için ülke de ekonomik istikrarı önemsiyor. Ekonomik istikrar Türkiye’de olmadığı için ticaret ve yatırım konusunda daha fazla enerji harcanması gerekiyor. Döviz kurunun, ekonominin istikrarlı olmaması, ülke olarak bizlere çok yatırımcı kaybettirdi. Kültürel farklılara sahip iki ülkenin, ticari kültürleri de doğal olarak farklı. İki ülkenin ticari kültürünün birleşmesi kolay olmayacak. Türkiye pazarında Çinliler neden daha aktif? Neden Türkiye’ye yatırımı düşünüyor? Çünkü Türkiye’nin jeopolitik önemi çok iyi, pazarla bütünleşme süresi çok hızlı ve Türkiye genel olarak çevre ülkelerde özellikle Avrupa, Orta Doğu, Uzak Doğu ve Amerika da dahil yüksek kalitede üretim yapıyor algısına sahip. Çin de bunu kullanmak istiyor. Çinli yatırımcıların daha fazla ilgisini çekebilecek yeni teşvikler verilebilir ve bu konuların da ayrıca Çin’de duyurulması gerekiyor. Türkiye’ye yatırım yapma fikri olmayan yatırımcının aklına bile ‘Türkiye’ye yatırım yapmalıyım’ düşüncesi oluşturacak duyurular yapılmalı