Çetin Ünsalan – Gazeteci / [email protected]

Yılın ikinci yarısı rüzgar sertleşecek. Son yazacağımı baştan yazarak aslında durumun özetini aktarmak istedim. Bu süreçte doğru hamleleri yapmak, kazançlı çıkmanın da ötesinde sağlam çıkmayı getiren önemli kazanımların başında gelecek.

Gelelim havanın bozuk olduğuna dair gerekçelere… Öncelikle dünyada enflasyonist etkinin artacağı çok açık. Gerek jeopolitik riskler gerekse de emtia fiyatlarındaki artışlar, gıdadaki problemler de eklendiğinde ülkelerin uzunca bir süre enflasyon ile karşı karşıya kalacağını bize gösteriyor.

Bununla birlikte ekonomileri soğutma eğilimi, ülkelerin faiz arttırma sürecini de beraberinde getiriyor. Bunu gerek faiz arttırarak gerekse de varlık alımlarını sonlandırarak yapıyorlar.

Bu da bizim de içinde olduğumuz gelişmekte olan ülkelerin üzerinde aleyhe kur baskısını beraberinde getiriyor. Peki enflasyon tek başına kötü bir gelişme mi? Esasen kontrollü enflasyon, büyümenin de göstergesidir.

Sanıldığının aksine kimse sıfır noktasındaki bir enflasyona sıcak bakmaz. Ama buradaki kontrollü atfını iyi anlamak lazım. Şu an itibariyle enflasyon kontrolden çıkmış vaziyette ve esas korkulan enflasyonist bir ortam değil.

Dünya ekonomisinin hızla stagflasyona doğru koştuğu riski üzerinde duruluyor. Yani hem ekonomilerin durgunlaştığı hem de enflasyonun ve işsizliğin arttığı bir sürecin kapısındayız.

Buna 2000’li yıllarda arzı krediyle besleyerek, fazla kapasite yatırımlarına neden olan eğilimi de eklediğinizde sorun kronikleşiyor. Dünya ölçeğinde ciddi anlamda bir arz azalması olması muhtemel.

Yani daha anlaşılır şekilde; firma kapanmaları ya da evlilikleri önümüzdeki sürecin ana konusunu oluşturacak. Bize gelince; ne yazık ki bizde durum hoş değil. Kısa vadeli dış borç ve cari açık finansmanı için bir yılı döndürmek adına nakit bulmamız gereken para 220 milyar dolar civarında.

Üstelik bu parayı bir doların bir dolar olmadığı, kısıtlandığı için çok daha pahalı hale geldiği bir süreçte yapacağız. Üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki yüzde 60 civarındaki fark ve yükselme eğilimi de bize uzunca bir süre enflasyondan kurtulamayacağımızı anlatıyor.

Daha net bir ifadeyle bugün enflasyonun yükseliş hızı sıfırlansa, henüz üreticinin yansıtmadığı yüzde 60 enflasyon var demektir. Tüm bunları göz önüne aldığımızda kurun TL karşısında güçlendiği, enflasyonun arttığı, satın alma gücünün düştüğü bir dönemin arifesindeyiz.

Risk bu… Oturup karalar bağlamak da mümkün; riski gerçekçi bir biçimde görüp yönetmek de… Firmalarımızın ve yöneticilerimizin bu aşamada ikinciyi tercih etmesinde fayda var. Şayet tüm süreçlerinizin temeline verimlilik hesabını koyarsanız, finansmandan üretim süreçlerinize kadar her şeyi bu ilke ile yönetir; üretim süreçlerindeki yatırımlarınızı da size geri dönüş sağlayacak iyileştirmeler üzerine kurgularsanız bu süreçten sağlam çıkmak mümkün.

Sağlam çıkmak ise sadece ayakta kalmak anlamına gelmiyor. Bu süreçte boşalacak piyasa yapısı içerisinde çok daha fazla alan bulmak ve doğru hamleler yapıldığı takdirde kendini büyütmek adına fırsat fısıldıyor.

Riski oluştuktan sonra değil, önceden okuyarak yönetenler bu süreçten sağlam çıkacaklar. Dönem küçük hesapların değil, doğru hesabın, fayda-maliyet dengesinin kurgulanma zorunluluğunun olduğu bir dönemdir. Yoksa çok üzülürsünüz.