Türkiye’deki ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlamak için orman ürünleri sektörünün,  kalkınmada öncelikli sektörler arasına girmesini istediklerini dile getiren Türkiye Orman Ürünleri Sanayici ve İşadamları Derneği (TORİD) Başkanı Göksel Korkmaz, “Sektör olarak en büyük  hedefimiz, 2018 yılında gerçekleşecek olan 11. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yer almak.  Stratejik sektör olma özelliği ve sıfatını kazanırsak hem gelişeceğiz, hem de geliştireceğiz. Sektördeki ve ekonomideki istihdamı ve ihracatı artıracağız” diyor.

Ahşap, Anadolu topraklarında yüzyıllarca kullanılan ve hala ayakta duran birçok eserin hammaddesini oluşturan bir mühendislik yapı malzemesi. Ancak doğal, nefes alan, sağlıklı, sürdürülebilir, yenilenebilir  ve uzun ömürlü birçok özelliğe sahip olsa da, Türkiye’deki tercih edilirliğini mevcut inşaat politikaları ile ne yazık ki yitirdi. Orman ürünlerinin üretiminin doğru yapılmaması ve uygulamada yaşanan hatalar nedeniyle oluşan birçok sıkıntı, Türk halkının o dönemde ahşaptan uzaklaşmasına neden oldu. İşte bu nedenlerden son 20-30 yıldır istediği gelişimi gösteremeyen Türkiye orman ürünleri sektörü, artık ahşap üzerindeki önyargıları silip, kendini daha iyi ifade etmek ve hak ettiği noktaya gelmek istiyor.

Bu amaçları gerçekleştirmek için ise sektörün en büyük sivil toplum kuruluşu olan Türkiye Orman Ürünleri Sanayici ve İşadamları Derneği (TORİD), son dönemde çalışmalarına hız vermiş durumda. 1993 yılında kurulan ve üye sayısı 90’a yaklaşan TORİD, ahşabın adını temize çıkarmak, ahşaptan katma değerli ürünler üretmek ve kullanımını yaygınlaştırmak için hazırladığı birçok projeyi hayata geçirmeyi amaçlıyor. Bu projeler arasında, üniversiteler ile ilişkileri güçlendirmek, sektördeki üretim standartlarını belirlemek, son sınıf öğrencilerine ahşabı anlatmak, kamu alanlarında ahşap binaların sayısının artırılması için örnek projeler yapmak, Türk halkına ahşabı tanıtacak kamu spotları hazırlamak, kısaca ahşabın kaybettiği kaleyi tekrar kazanmak var.

Ancak bu projeler içinde bir tanesi var ki, hem sektörün hem de ülke ekonominin kalkınması için kilit role sahip. Ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlamak için orman ürünleri sektörünün, kalkınmada öncelikli sektörler arasına girmesini istediklerini dile getiren Türkiye Orman Ürünleri Sanayici ve İşadamları Derneği (TORİD) Başkanı Göksel Korkmaz, “Sektör olarak en büyük hedefimiz, 2018 yılında gerçekleşecek olan 11. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yer almak.  Stratejik sektör olma özelliği ve sıfatını kazanırsak hem gelişeceğiz, hem de geliştireceğiz. Sektördeki ve ekonomideki istihdamı ve ihracatı artıracağız.  Orman ürünlerimiz yerli kaynak ve milli servet. Bu serveti katma değerli ürünler haline getirmek ve ekonomiye katkımızı artırmak ancak stratejik plana dahil olabilmemizle mümkün” diyor. Yaptığımız röportajda ahşabın ve orman ürünlerinin Türkiye’deki mevcut tablosunu çizen Türkiye Orman Ürünleri Sanayici ve İşadamları Derneği (TORİD) Başkanı Göksel Korkmaz, sektörün gelişimi için neler yapılması gerektiğini şöyle anlattı:

Orman ürünleri sektörünü tanımadan önce sizden Türkiye’deki orman yapısı ve ağaç zenginliği hakkında biraz bilgi alabilir miyiz? Türkiye ormanları zengin bir ülke mi?

Ülkemizdeki ormanların sahibi devletimiz ve Orman Genel Müdürlüğü tarafından bakımı, üretimi ve satışı yapılıyor. Dünya standartlarına göre orman bakımından kuzey ülkeleri kadar zengin değiliz fakat her yıl daha zenginleştirilip, orman alanlarının miktarı artırılıyor. 1999 yılında verimli olan alanımız 8 milyon hektardan 2015 yılında 11 milyon hektarı hektara çıktı. Toplam orman alanımız 28 milyon hektar ile yüz ölçümümüzün yaklaşık üçte birini aştı. Ağaç çeşitliliği açısından zengin sayılabiliriz, hem iğne yapraklı ağaçlar hem de geniş yapraklı sert ağaç grubundan ağaçlarımız var. Kuzey İskandinav ülkelerinde daha çok çam, huş ve ladin ağırlıklı orman yapısı var. Bizde bunların yanında meşe, kayın, akçaağaç, dişbudak türü kızıl ağaçlarımız da bulunuyor. Dolayısıyla zenginlik ve çeşitlilik açısından geniş bir yelpazeye sahibiz. Gerek kendi orman varlığımız gerekse çevremizdeki kaynaklar ele alındığında ormancılık büyük bir kalkınma kaynağı olma potansiyeli taşıyor. Bu potansiyeli harekete geçirecek yapısal tedbirlerin ivedilikle ele alınması gerekiyor.

Şu anda ormanlarımızdan yapılan kesim miktarı nedir?

Orman Genel Müdürlüğü’nün son yıllardaki politikasında üretim rakamları sürekli artıyor. Satışa sunulan tomruk/endüstriyel odun  miktarı son yıllarda 15 milyon m3’den 18 milyon m3’e çıkmış bulunuyor. 2020 yıllarda 25 milyon m3’e ulaşması bekleniyor. Bunun içine kerestelik, kaplamalı, soymalılar, ambalajlık  tomruk, lif/yonga odunu gibi bütün endüstriyel ürünler giriyor. Bunun 5-7 milyon m3’ü  tomruk olarak vasıflandırılıyor. Diğer geri kalan kısmı sunta, MDF üretimi için lif/yonga odunu ve yakacak odun olarak tanımlanıyor. Bu yıl kış hava şartları yüzünden üretim biraz düşük kaldı. İlk 4-5 ayda yüzde 20-25 oranında daha az üretim yapıldı. Üretimin bu yıl geride kalması ve Ukrayna’nın ihracatı kısıtlaması fiyatların da yükselmesine neden oldu. Firmalar biraz zorlandı. Umuyoruz bu yıl yaşadıklarımız gelecek yıl tekrarlanmaz, hammaddeye arz ve fiyat bakımından daha istikrarlı, sağlıklı ve kolay ulaşabiliriz.

Ormanların geliştirilmesi konusunda yapılan çalışmalar neler? Bu anlamda ne gibi yeni uygulamalar hayata geçiriliyor?

Son yıllardaki politikasında kaliteyi ve üretimi artırıcı çalışmalar yapan Orman Genel Müdürlüğü, dünya standartlarında Sürdürülebilir Orman Yönetimi (SOY) ile  üretim yapıyor. Müdürlük, sürdürülebilir ormancılık konseptine giren birçok bölgede FSC belgesini aldı. Bu belgenin önemi üretilen tomruk miktarı, sürdürülebilir üretim için, tekrar dikiliyor. Bu yaklaşık 4-5 yıl önce Bolu Aladağ civarında başladı, şimdi çok fazla yaygınlaştı. FSC, hem ormanlarımızın kesildiği kadarının yerine dikildiğini hem de üretim sırasında insan ve orman eko sistemi  güvenliği standartlarını belgeliyor, hem de ihracatçı firmaların satışında avantaj sağlıyor. Şöyle ki, yabancı firmalar Türk mobilya ihracatçısından ürün satın alırken, kullanılan kerestenin FSC belgeli olup olmadığını sorabiliyor. O noktada istenen bu belgeyi sunduğunuzda satış şansınız artıyor. Yenilenebilir ormancılıkta, yerine konulabilir ormancılık FSC’li ürünleri, ormancılıktan ziyade tarım ürünü olarak kabul ediliyor. Kesildikten sonra tekrar dikiliyor. Çalışmalar bu anlamda olumlu.

Ağaç tarlalarının miktarı Türkiye’de artırılabilir mi?

Evet kesinlikle, ağaç tarlaları bizim elimizi güçlendirip, sektördeki hammadde temininde sürekliliği sağlar. Ancak şöyle bir durum var. 1999-2000 yılında Avusturalya’dan bir heyet Türkiye’ye geldi. Orada yaptıkları tarım ormancılığı sistemini Türkiye’de de uygulamak istediler. Ancak Türkiye’nin yeterli sayıda ve oranda yağmur almadığını söylediler. Yakın dönemde ABD ve Brezilya’da görüyoruz ki, plantasyon yapıyorlar 4-5 yılda verim veriyor. Yağmur almasından dolayı 10-15 yıl sonra tomruk haline geliyor. Bizim iklimde bu süre 40-50 yılı buluyor. Bu süre bile yenilebilir bir kaynak için uygun hatta kısa bir süredir. Çok hızlı bir dönüşüm olmasa da Türkiye’nin plantasyona devam ederek sürdürülebilir bir üretim yapmalı. Yerli kaynak olduğu için önem vermemiz gerekiyor.

Orman ürünlerinin fiyatlarının yüksek olduğundan bahsettiniz. Neden yüksek fiyatlar?

Orman ürünleri ihale usulü olarak en yüksek fiyatı veren firmaya devlet tarafından satılıyor.  Bu nedenle fiyat ihale gereği sürekli yükseliyor. Öte yandan ihale usulü satışların yanı sıra tahsisli satışlar da söz konusu oldu. Yıllık kesim kapasitesi 25 bin m3 ve üstü olan firmalara tahsisli satış imkanı sunuldu. 60 gün geriye giderek yapılan satışların ortalaması söz konusu oldu. Böylece bu sistem ile firmaya yıl içinde belirlenen miktar kadar arz garantisi veriliyor. Bu sürekli bir üretim yapabilmek için önemli bir sistem. Ayrıca daha önce sadece depo satışı yapılıyordu. Son yıllarda dikili ağaç satışı da ihale usulü yapılmaya başladı. Firmalar dikili ağaç ihalesine girip ağaçları dikili olarak satın alıyor. Kesimini kendi yapıyor böylece.

İç piyasada üretim rakamları düşünce ithalatta nasıl bir seyir yaşandı?

Üretim rakamları düştüğü gibi bir de Ukrayna tomruk ihracatını yasakladı. Bu iki unsur iç pazarda fiyatların yüzde 30 ila 60 arasında artmasına neden oldu. Her ülke hammaddenin kendinde kalmasını istiyor. Özellikle çam tomrukta yurtdışından gelen başka bir kaynak yok. Orman ve ahşap ürünleri, Türkiye’nin kalkınmasında fayda sağlayacak önemli bir sektör. Bizim kaynaklarımız giderek artıyor ve üreticiye yansıyacak tabi ki. Fakat bu yetmediği zaman ithalat yoluyla tomruk olmasa bile kereste ithalatıyla onu katma değeri yüksek ürünler haline getirip satışını yapabiliriz. Buna en iyi örnek İtalya. İtalya ağaç zengini değil ama mobilyada dünya markası. Bizim yerli kaynaklarımızın olması büyük avantaj, onun dışında yurtdışından tomruk olmasa bile biçilmiş kereste olarak gerekip onunla katma değer sağlayıp daha yüksek fiyatlarla satabiliriz. Bu nedenle sektör kalkınmada öncelikli stratejik bir sektör olarak ele alınması lazım.

İthalatı hangi ülkelerden yapıyoruz?

Çam tomruğu Ukrayna’dan alamıyoruz. Kereste Bulgaristan, Gürcistan, Ukrayna bölgesinden, İskandinav ülkeleri ile ABD’den, bahçe mobilyaları ve dış mekanlar için kullanılan tropikal ağaçlar ise Afrika ülkelerinden geliyor. Uzak ülkelerden bazen çok daha ucuza ithal kereste getirtebiliyoruz. Çünkü dünya standartlarında rekabet edilebilir fiyatlar sunuyorlar. Bazen öyle oluyor ki 8 bin km uzaktan getirdiğimiz kereste, 100 km’deki yerli kaynaktan daha ucuza mal olabiliyor. Fiyatlandırma ihale usulü olması nedeniyle sürekli artıyor. Bu nedenle döviz kuru çok artmadığı sürece ithalat daha mantıklı oluyor. 5-8 milyon m3 dersek Türkiye’nin tüketimi, bunun ancak 1 milyon m3’ü ithalattır. Kaynağı bulma problemi yok. Ahşabın üretimi bilinçli şekilde yapılsın yeter ki.

Bu konuda nasıl bir sıkıntı var?

Ahşabın terbiye edilmesi, kurutulması, üzerine koruyucularının doğru uygulanması gerekiyor. Çünkü doğru üretim, beraberinde müşteri memnuniyetini de getiriyor. İyi kurutulmamış bir ahşapla kapı-pencere yaparsanız kısa sürede şişer. Bu da ahşabın adını kötüye çıkarıyor. Maalesef Türkiye böyle bir dönem geçirdi ve bu nedenle doğrama piyasasını kaybettik. Şu anda Türkiye’de PVC-plastik doğramaya dönüldü. Halbuki ahşabın binalarda kullanımında pek çok avantaj var.

Nedir bu avantajlar?

Topraktan çıkıp binaların içine giren radon gazı ile ilgili yapılmış bir araştırma var. Atom Enerjisi Kurumu tarafından yayınlanan rapora göre, bu gazın dışarı çıkabilmesi için ahşap çok doğru bir malzeme. Çünkü ahşap sağlıklı ve nefes alan bir malzeme. Plastikte ise bu gaz dışarı çıkamadığı için, bina içindekiler tarafından solunuyor. Dünyadaki akciğer kanserinin yüzde 35’i sigaradan, yüzde 15’i bu radon gazından kaynaklanıyor. Öte yandan ahşap karbon tutucu özelliğe sahip. Karbon salımı düşük. Aynı zamanda bir mobilya üretmek için harcanan enerji ile demir-çelik üretmek için harcanan enerji arasında çok fark var. Enerji tüketimi çok daha düşük.  Bir de ahşabın depremde sağladığı avantajlar var. Ahşap binaların depreme dayanıklılığı Japonlar tarafından ispatlandı. Diğer binalar kütle halinde çökerken, ahşap esnemesi ve hafif olmasından dolayı çökse bile yaşam alanı bırakıyor, can kayıplarını ciddi oranda azaltıyor. Deprem kuşağında olan ülkemiz için ahşap çok önemli bir yapı maddesidir. Estetik ve yeniden kullanılabilen bir hammadde. Bir binada kullandığınız ahşabı yıllar sonra söküp başka bir malzeme için kullanabiliyorsunuz. İyi bakıldığında 300-400 sene yaşayabiliyor. Sağlık açısından nefes alan bir ürün. Ayrıca ahşap binalar daha çok huzur veriyor, yurtdışındaki bakımevleri, huzurevleri, kreş ve okullar genelde ahşaptan yapılıyor.

Ahşabın avantajları var ama bir de eleştiri aldığı noktalar da mevcut, nedir onlar?

Ahşabın en çok eleştiri aldığı konu, yangın. Biz dekoratif ahşabın yanı sıra taşıyıcı amaçlı yapısal ahşabın kullanılmasını savunuyoruz. Ahşabı yapıştırıp lamine kirişlerle büyük açıklıklar elde ettiğinizde o bir külte oluyor. İnce bir lambrinin yanması ile kütle halindeki ahşabın tutuşup yanması arasında çok fark var. Çünkü kütle halindeki ahşap, etrafında karbon tabakası oluşturuyor ve yanmayı çok yavaşlatıyor. Bununla ilgili yaşanmış bir örnek var. Kiriş olarak ahşap ile demirin birlikte kullanıldığı bir binadaki yangında demir kısım erimiş. Ahşap hala dururken, demir çeliğin eriyerek onun üzerinde yaslanmış olduğunu görüyoruz. Burada ‘ahşap yanıcıdır, daha çabuk yanar’ tezinin doğru olmadığını görüyoruz. Ahşap, etrafındaki karbon tabakasından dolayı yanmayı geciktirici özelliğe sahip. Yangında önemli olan yangına dayanıklılık süresinin uzunluğudur. Bir de unutmamak gerekir ki, günümüzde ahşap ürünlerin üzerine yangını geciktirici kimyasallar kullanılıyor. Bu da yangına müdahale şansını artırıyor. ABD’de, Kanada’da, evlerin yüzde 80-90’i ahşaptan yapılmaktadır. Diğer ülkelerin bir çoğunda da bu oran yüzde 50’nin üzerindedir.  Yanlış bir ürün olsa onlar ahşabı kullanmazlardı.

Bu ülkelerde ahşap binalarda gelinen nokta nedir peki?

Şu anda Kanada’da 6 kat standart ahşap yapılar hızla yükseliyor, 30 katlı bina yapılması tasarlanıyor. İsveç’te 30 katlı bina ruhsatı alındı. Daha önce Norveç’te 14 katlı bir bina yapıldı. Bunlar Türkiye için zihin açıcı projeler. Bizim toplumumuzda ahşaba yönelik çok yanlış bir kanı var. Halbuki bakıyoruz Anadolu’daki 800 yıllık ahşap yapılar bugün hala ayakta duruyor. Bir de sektör olarak özeleştiri yapmamız lazım. Orman Genel Müdürlüğü’nün ve orman fakültelerinin pencerelerine gidip bakarsak PVC olduğunu görürüz. Bu acı bir durum. Aslında onlar da bu durumdan şikayetçi. Bu iğneyi kendimize batırma meselesi aslında. Bürokratik yapıda karar verilen standartlarda PVC onaylandığı için ahşap kullanılmıyor. Standart belirleyici bir kurumun zorunluluğu ile üretim yapılmalı. Bunları göz önüne aldığımızda, bizim orman ürünleri sektörü olarak çok cepheli mücadele vermemiz gerekiyor.

Ahşaba olan ilgiyi artırmak için neler yapılmalı?

Ahşaba bir yönelim var aslında. İnşallah da devam edecek. Bu yönelimi artırmak, ahşabı doğru tanıtıp anlatmaktan geçiyor. Bu anlamda üniversitelerle ilişkilerimizi güçlendiriyoruz. Ahşap ürünlerinin üretiminde bir standart getirmek istiyoruz. Ahşabın doğru üretilmesi, kuruluğu, ebatları, cilalaması gibi işlemlerindeki standartların tek ve belirlenmiş olması lazım. Bunun için TSE’ye akademik bir çalışma yapıp, üniversitelerdeki orman, inşaat, mimarlık gibi fakültelerdeki akademik kurullarla birlikte hareket edeceğiz. Ahşap üretiminde standartların belirlenmesi sektörde ciddi bir aşamanın kat edilmesini sağlayacaktır.

Şu anda belli bir standart yok mu üretimde?

Çok yerleşik bir standart yok, teorik var ama uygulanan yok. Bu büyük eksiklik aslında. Bunun olması lazım, çünkü ahşabı geride bırakan özellik bu oldu. 20 yıl önce inşaat sektörü birden hızlandı ve kalifiye olmayan insanların yaptıkları üretimler yüzünden tüketici pişman oldu ve ahşap ürünlerden uzaklaştı. Kaybettiğimiz kaleyi geri almaya çalışıyoruz. Dernek olarak oluşturacağımız akademik kurulu, üniversitelerle işbirliğiyle yapacağız. O çerçevede bir laboratuvar kurulmasını ve ürünlerin burada uygunluğunun test edilmesini amaçlıyoruz. Bu sistem çok ciddi fayda sağlayacak sektöre. Tüketicinin güvenini tekrar kazanmak istiyoruz bu şekilde.  Eğer bunu gerçekleştirirsek tüketiciye kadar iyi anlatmak lazım. Kamu spotu bile olabilir bu. Bu noktada kamunun desteğine büyük desteğimiz var. PVC üreticileri ahşap görünümlü pencere üretip satarken, biz ahşabın kendisini verimli şekilde kullanamıyoruz. Elimizdeki ürün güçlü ama bunu yeterince iyi değerlendirememiş durumdayız. Ahşabı tekrar halkın gündemine doğru şekilde sokmalıyız. Bu bir devlet politikası haline gelmeli.

Devletten ahşabın tanıtımını, kullanımını artırmak noktasında beklentileriniz neler?

Ana amacımız ahşap ile Türk insanını tekrar buluşturmak. Yerli, doğal ve yenilebilir kaynağımızı, milli servetimizi, katma değerli ürünlere çevirerek değerlendirme anlamında bir sistemi hayata geçirmek istiyoruz. Bunu tek başına sivil toplum kuruluşu olarak derneğin yapması çok zor. Onun için de Orman Genel Müdürlüğü yetkilileri ile sürekli diyalog halindeyiz. Öte yandan Türkiye’deki ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlamak için sektörümüzün kalkınmada öncelikli sektörler arasına girmesini istiyoruz. Aslında biz 2018 yılında gerçekleşecek olan 11. Beş Yıllık Kalkınma Planına hazırlanıyoruz. Sektör olarak bu planının içinde olmak en büyük hedefimiz. Orman ve Su İşleri Bakanı sözlü olarak geçmiş dönemde sektörümüzü, stratejik sektör listesine alalım demişti. Bakanlıktakiler sektörün iyi anlatılması halinde bunun mümkün olacağını söylüyorlar. Şimdi bunun hayata geçirilmesini talep ediyoruz.

Bunun sektöre nasıl bir katkısı olacak?

Önümüzdeki 5 yıllık kalkınma planında stratejik sektör olabilmemiz için çalışmalarımız var. Olduğu taktirde istihdama da katkısı olacak bir sektör haline geleceğiz. Bu gerçekleşirse kamudan desteğimiz daha fazla olacak. Sektörün en önce yapması odaklanması gereken icraat, stratejik sektörler arasında yer almak. Bu durum sektöre itici bir güç olacak. Stratejik sektör olduğumuzda hem gelişeceğiz, hem de ekonomiyi geliştireceğiz. İstihdamı ve ihracatı artıracağız.  Yerli kaynakların kullanılmasında devletin desteğine ihtiyaç var, bunu da ancak devlet stratejik plana bizi alarak yapacaktır.

Orman ürünlerinin stratejik sektör olması halinde rakamlarda nasıl bir değişim yaşanır sizce?

Masif ahşap sektörünün  büyüklüğünü ölçmek maalesef çok zor. Çünkü sağlıklı bir veri tabanına sahip değiliz. Sektörde 7 bin kereste işletmesi olduğu söyleniyor. Fakat bunların verilerine ulaşacak bir altyapı yok. Ayrıca tutkalı masif panel, kiriş kolon (glulam)  gibi masif ahşap işleyen malzeme üreticisi birçok işletme mevcut. Bunun yanında tekne/yat üreticileri ile masif mobilya üreticileri, kapı pencere üreticileri, az sayıda ahşap bina yapıcıları toplamda bir yekün tutuyor. Bunların büyüklüklerinin tesbiti ve değerlendirmesinin yapılacağı bir araştırma projesi üzerinde çalışıyoruz. Mobilya sektöründen bir örnekle potansiyeli ortaya koymak istiyorum. Türkiye’de Orman Genel Müdürlüğü toplam yıllık satışı 2,5 milyar TL civarında, bunun en az 1,5 milyar TL’lik kısmı mobilya hammaddesi lif/yonga odunudur. Mobilya sektörü bu rakamı 20 milyar dolarlık katma değerli  bir üretime dönüştürebiliyor. Masif ahşap sektörünün potansiyeli bundan daha az değildir.

TORİD olarak bu konuda gerçekleştirdiğiniz ve gerçekleştirmeyi düşündüğünüz çalışmalar neler?

Derneğimiz 1993 yılında kuruldu. İthalatçı, ihracatçı ve üreticilerden oluşan 90’a yakın üyemiz var. Üyelerimizin iş hacmi orman sektörünün yüzde 70’ini oluşturuyor. Üyelerimizle 2016 yılının sonunda ahşap sektörünün bugünü, geleceği ve yapılması gerekenler konusunda arama konferansı düzenledik. İkinci toplantıyı da bu yılın nisan ayında yapıp, eylem planları hazırlayarak komiteler belirledik. Konu başlıklarıyla masif ve ahşabın niye gelişmediğini, niye geri kaldığını, neden bilinçli kullanılmadığını araştırıyoruz. Bu eksikleri kapatmak için neler yapılabilir konusunu konuşuyoruz. Kalkınmada öncelikli stratejik sektörler arasında nasıl yer alırız diye konuşuyoruz. Öte yandan ahşaptan örnek binalar yapmak istiyoruz. Dernek olarak okul, bakımevi, nikah dairesi, üst geçitler, yüzme havuzu, spor salonu gibi projeleri desteklemek ve ahşabın kullanılmasını istiyoruz. Yüzde 100 ahşap olması zorunlu değil, cam-ahşap, metal-ahşap gibi hibrit binalar da olabilir. Bu yapısal dönüşümü sağlamak gerek. Bu şekilde halkın ahşaba olan algısını değiştirmeyi, ahşaba dokunmasını sağlamayı amaçlıyoruz.

Bu amaçları hayata geçirmek için üniversitelerle nasıl bir işbirliği yapıyorsunuz ve yapacaksınız?

Yerli kaynağın ön plana çıkarılıp ekonomiye katma değerli ürün olarak kazandırılması gerekiyor. Standartları oluşturma ve sektörü rafine hale getirmek için de üniversitelerin desteğine, ortak çalışmalara ihtiyacımız var.

Cumhurbaşkanımızın dile getirdiği 2-3 katlı yatay yapılar konusunda ahşap çok doğru bir ürün. Bu konuda önerilerimiz olacak. Mimarlık fakültesindeki öğrencilere ahşabı tanıtıcı sunumlar yapıyoruz. Mezun olduğunda projeler yapacak son sınıf öğrencileri ahşabı tanımıyor, bilmiyor. Ahşapla ilgili sadece bir tane seçmeli ders var. Ahşabı tanımayan bir mimar projesinde onu nasıl ve ne kadar kullanabilir ki? Tanıtımların yanı sıra üniversitelerde ahşapla ilgili proje yarışmaları da düzenlemek için bir düşüncemiz, hedefimiz var. Yıllarca ahşap gündemden uzak kaldığı için mimar, mühendis bazında kiriş ve statik hesaplar yapacak teknik eleman eksiğimiz de var. Üniversitelerle işbirliğini güçlü tutmaya çalışıyoruz.

Firmaların yapısı sektörün gelişimine uygun mu?

Ahşabın gelişmesi için talebin olması lazım. Marifet iltifata tabidir. Başarılar takdir edildiği ve karşılığı verildiği müddetçe daha iyi sonuçlar elde edilir ve başarıların devamı sağlanır. Sektörümüz için de geçerli bu durum. Çok kaliteli bir mal üreten firma, eğer o mala alıcı bulamıyorsa başarısının bir anlamı yok. Bir yöneliş olursa sektör gelişir. Öte yandan sektördeki talebe cevap verecek firmaların sayısının da artması gerek. Şu anda örnek denebilecek firmalar var sektörde. Talepte bir artış olursa bunların sayısında mutlaka artış olur. Son dönemde masif panel, lamine kiriş tesisleri kuranlar var. Dünya ile rekabet edebilecek firmalarımız olabilir.

Üretilen ürünlerin ihracat şansı nasıl?

İhracatta katma değerli ürün olarak mobilya ön planda. Masif ahşap ve sunta-MDF kullanımı olarak mobilya sektörü ciddi artış gösterdi. Bizim üyelerimizin oluşturduğu masif ahşap alanında ihracat daha yavaş. Ortadoğu ve çevre ülkelere kereste ve masif panel olarak yapılıyor. Onun da geliştirilebileceğine inanıyorum ama.

Sektörün geleceği nokta konusunda öngörünüz nedir?

Ahşabın yurtdışındaki evrelerden geçerek gelişeceğine inanıyorum. Avrupa’da da ahşabın kullanımı düşüp çıkmıştı. Biz 15-20 gerisinden geliyoruz bu sürecin. Avrupa’da ve Amerika da hiç vazgeçilmeyen Ahşap ekolojik,  yenilenebilirlik ve sürdürülebilirlik özelliklerinden dolayı  tekrar bir yükseliş döneminde. Sektörün bu şansı iyi değerlendirmesi gerek. Tanıtımını iyi yapması, doğru ahşap kullanması, üretimini standartlara uygun olarak kaliteli yapması, müşteri memnuniyetini yakalaması lazım. Üretim, satınalma ve uygulama şartnamelerini standartlara uygun hale getirmeli ve geçmişteki hataların yapılmaması gerekiyor artık. Ayrıca katma değerli ürün haline getirilip satılabilen, yerli milli bir servete sahip olmamız ülke olarak bir şans aslında.

Sektörün en büyük problemi nedir?

Sektörde rekabet etme konusunda sıkıntı var. Çok uzak ülkelerden getirilen ahşaplar, yerliden daha ucuz olabiliyor. Ortadoğu ve körfez ülkeleri bizden rekabet edebilir ürün bulamadığında Finlandiya, İskandinav ülkelerinden ürün alıyor. Yerli hammaddenin pahalılığı mevcut yapıdan, üretim maliyetinden, vergilerden kaynaklanıyor. Bakanlar kuruluna sevk edilen bakanlık fonunun düşürüleceğine ilişkin bir karar var. İhale satışlarında yüzde 6 bakanlık fonu kaldırılıyor. Bu fiyatları bir nebze etkileyecek. Ama esas konu sistemden kaynaklanıyor. Firmalar ihale sisteminde hammaddeyi satın alırken birbirleriyle rekabet edip fiyatı yukarı çıkarıyorlar, buna rağmen satarken fiyatı düşürüp rekabet ediyorlar. Alırken pahalı, satarken düşük fiyatlar, sektörün kronik sıkıntısı, ana problemi durumunda. Çok uluslu firmalara taahhütlü mal satarken, hammadde fiyatlarının yüzde 5 artış planlarken yüzde 30 yükselmesi, üretici firmayı zora sokuyor, karından zarar ettiriyor.

“Seri imalata geçildiği zaman maliyetler düşecek”

“Ahşabı yapısal ahşap, doğramada ahşap olarak kullanmaya başlamamız lazım. TOKİ’nin yaptığı evlerin hepsinde plastik çerçeve kullanılıyor. TOKİ’nin üst gelir grubuna yaptığı evlerde yüzde 10 oranında ahşap doğrama kullanılması zorunluluğunun getirilmesi, sektöre çok ciddi hareket sağlar. Ahşabın pahalı olduğu doğru ama seri imalata geçildiği zaman maliyetler düşecektir. Üretimin standart olması da üretim verimli, fiyatların da düşmesine neden olacaktır.”

Ahşabı hak ettiği yere getirmek için kimlerle işbirliği yapmak fayda sağlar sektöre?

Bu konuyla ilgili tüm çalışmalarımızı sivil toplum kuruluşu olarak TORİD, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile kamu kuruluşları ve üniversitelerle birlikte 3 ayaklı şekilde yürütebiliriz. Böylece üniversite-sanayi-devlet işbirliğinde ahşaba tekrar can verebiliriz. Bunlar için fon ve destek gerekiyor. Üyelerimizin dışında bu fonları almak için çalışmalarımız olacak. Sektörün güncellenmiş rakamlarının ortaya konulması için de TOBB ile birlikte sektör analiz raporu hazırlanması konusunda bir çalışmamız var.

Ahşabın kısılan sesini daha çok duyurmak istiyoruz

Belediyelerdeki, bakanlıklardaki yapı işlerine, yüksek bürokratlara, karar vericilere ahşapla ilgili konularda bilgilendirme yapmamız gerekiyor. Ahşabın sesi şu anda çok kısık ve önyargılı bir bakış var üzerinde. Bizim hedefimiz ahşabın sesini daha da çok duyurmak ve faydalarını, özelliklerini herkese tanıtmak.