Bir taraftan görkemli Toros Dağları, bir taraftan Seyhan ve Ceyhan ırmakları, bir taraftan Akdeniz ile çevrilmiş, toprağından bereket fışkıran, coğrafi konumu sebebiyle tarih öncesi çağlardan beri değişik ulusların akınına uğramış, Türkiye’nin en önemli tarım ve sanayi kentlerinden biri olan Adana, tarihi, doğal güzellikleri ve lezzetli sofraları ile ziyaretçilerini bekliyor. 

Toros Dağları’nın güneyinde Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin deltasında, verimli sulak araziler üzerinde kurulan, topraklarından “bereket” fışkıran güzel ve kadim şehir Adana…

Coğrafî konumu, tarıma elverişli geniş arazileri, barındırdığı doğal güzellikleri ile M.Ö 6000’li yıllardan bu yana pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Adana, günümüzde de sanayisi, tarımı, turizmi ile ülke ekonomisine değer katmaya devam ediyor.

Adana ve Çukurova bölgesi çok eski devirlerden beri insanların yaşadığı bir yerleşim merkezi olarak tarih sahnesinde yer almış. Eski tarihi belgelerde “Klikya” olarak bahsedilen Adana’ya ait en eski yazılı kayıtlara ilk defa, Anadolu yarımadasının en köklü uygarlıklarından biri olan Hititlerin kaya kitabelerinde rastlanmış. Boğazköy metinleri olarak bilinen M.Ö. 1650 yıllara tarihlenen bir Hitit tabletinde, Adana havalisinden Uru Adania yani Adana Bölgesi olarak bahsedilmiş. Bu konuda sadece bu tablet dikkate alınacak olsa bile Adana ismi en az 3 bin 640 yıllık bir geçmişe sahiptir.

Eski çağlarda Seyhan Nehri kıyılarının bol miktarda söğüt ağacı ile kaplı olması ve bu ağacın Mezopotamya kavimlerince And  ağacı olarak tanınmasının da yöre isminin oluşumunda etkili olduğu düşünülüyor.

Arkeolojik çalışmalar sonucu ortaya çıkan bilgilere göre Çukurova Bölgesi’nde, Hitit Devleti’nin batıdan gelen akınlarla yıkılması ile birçok küçük krallıklar ortaya çıkmış. Bölgeye sırasıyla Kue Krallığı, Asurlular, Klikya Krallığı, İranlılar, Makedonyalılar, Selokidler, Çukurova Korsanları, Romalılar hakim olmuş. Romalılar zamanında Çukurova ve Adana’nın geliştiği söylenebilir. Çünkü burada yapılan büyük köprüler, yollar ve sulama tesisleri ile başta Adana olmak üzere Çukurova oldukça gelişmiş ve önemli bir ticaret merkezi olmuş.

Romalılar’dan sonra Orta Çağ’da Bizanslılar, Araplar, Selanikliler, Ermeniler, Mısır Türk Memlük Devleti, Ramazanoğulları buraya hakim olmuşlar. Ramazanoğulları Vakfiyesine göre bu dönemde; camiler, mescit ve medreselerle birlikte, yatılı ve yatısız yüksekokullar ve diğer kültür kurumları, sağlık ve sosyal hizmet veren kurumlar yapılmış, büyük imar atılımlarına girişilmiş.

Medeniyetlerin izleri sürüyor

Bu kültür sentezini oluşturan etkenler içinde Hitit kültürü ağırlıklı bir yer tutmakla birlikte, diğer ulusların verdiği katkılarla da bölge tarih boyunca zenginleşmiştir. Burada hüküm sürmüş 10 medeniyetin etkileri Adana’nın kültür yaşamında, halâ görülmekte ve hissedilmektedir. Adana ve Çukurova kültürünü önemli şekilde etkileyen gruplar özellikle göçebe, Türkmen ve yörük aşiretleridir.

Ovadan çok Toroslarda yerleşen Türk (Yörük, Türkmen) aşiretleri uzun yüzyıllar dış etkenlere kapalı kalmış ve en az 10-15 asırlık Türk Müslüman kültürünü pek fazla değişmeden muhafaza etmeyi başarmışlar. Adana’nın daha ovalık kesimlere yerleşmesi 19.yy. (Osmanlı Devrine, Cevdet ve Derviş Paşalar dönemine) rastlamaktadır.

Özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda Adana ovasında yerleşimin artmasıyla tarımda ve sanayileşmede büyük atılımların olması, yörenin kültüründe büyük değişiklikler yaratmıştır. Ayrıca yörede yayla, deniz ve ova kültürünün de karışımı ile yeni bir kent kültürü meydana gelmiştir.

Cumhuriyet’in ilk sanayileşen kentlerinden biri

Kurtuluş Savaşı zamanında da Fransızlara karşı savaşarak büyük bir kahramanlık gösteren Adana, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sanayileşen bölgelerinden biri olması, köklü bir sanayileşme geleneği ve sermaye birikimi oluşturması sebebiyle Türkiye ekonomisi için önemli bir il konumundadır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devrolunan tarım ekonomisinin ayağa kalkmasında ve sanayileşmeye doğru atılan ilk cesur adımlarda Adana’nın izi bulunmaktadır. Türkiye ekonomisinin büyümesi için gerekli olan sermaye birikimini oluşturmuş ve bunun tüm ülke çapında yatırımlara dönüşmesinde ön ayak olmuş bir şehirdir.

Asırlardır bölgede yaşayan birçok medeniyetin gıda ihtiyacını karşılayan verimli Çukurova toprakları, tarımda oldukça geniş bir üretim çeşitliliğine sahiptir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından bu yana Türkiye’nin pamuk ambarı olan, Türkiye’nin pamuk üretiminin dörtte birini karşılayan Adana son yıllarda tarımda çeşitlenmeye gidilmesiyle bu liderliğini Şanlıurfa’ya devretmiştir.  Adana’da pamuğun yanı sıra tahıl, susam, kavun, karpuz, turfanda, sebze, arpa, yulaf, baklagiller, şeker kamışı, üzüm, incir, tütün, pirinç, yer fıstığı ve turunçgiller bakımından da önemli bir yer tutar. Bölgede tahıl, endüstri bitkileri, sebzeler ve turunçgillerin yanı sıra organik tarım da son dönemde oldukça ciddi bir gelişme göstermiş durumdadır.

Adana, Türkiye’nin en gelişmiş tarım bölgesi olduğu gibi, modern tarım ağaçlarının en çok kullanıldığı ildir. Yüzölçümünün yüzde 39’u tarıma elverişli ve çok bereketlidir. Adana’nın bereketli ovalarından; traktör, diğer modern tarım araçları, sulama, gübreleme, ıslah edilmiş tohum ve ilaçlama ile senede bir kaç defa ürün alınmaktadır. Sulanan araziler her sene artmaktadır.

Toros yamaçlarında orman zenginliği

Adana’da ormancılık da çok gelişmiştir. Ormanların çoğu dağların Akdeniz’e bakan yamaçlarında bulunur. Karaisalı, Saimbeyli ve Kozan’da orman zenginliği fazladır.

Ormanlardan her sene 150 bin metreküpten fazla tomruk ve 370 bin metreküp civarında yakacak odun elde edilmektedir. 1960 senesinde kuzeyindeki Bulgar dağında petrol bulunmuştur. Karaisalı’da amyant, linyit, çinko ve krom, Kozan ve Osmaniye’de linyit yatakları vardır.

Adana tarımda olduğu gibi sanayi sektöründe de çok gelişmiştir. Türkiye’nin imalat sanayii bakımından altıncı gelişmiş ilidir. Çeşitli dokuma ve giyim eşyası, kort bezi, pamuk ipliği, bitkisel yağ, sabun, un, deri, tütün, kereste, çimento, makarna, konserve, kimyevi maddeler, kauçuk, tarım alet ve makine, inşaat makineleri, taşıma araçları, yedek parça, klima cihazları, polimer ve suni elyafın ana maddesi olan “DMT”, gıda ve mensucat maddeleri fabrikaları ile en önemli sanayi bölgelerinden biridir.

Tarihi, kültürel, doğal zenginlikler kenti

Turizm değerleri bakımından, doğal güzellikleri ve geçmişte çeşitli uygarlıkların hüküm sürdüğü bir bölge olması nedeniyle büyük değer taşıyan Adana’da çok sayıda tarihi kale, köprü, cami, kilise, ören yeri, han ve hamam bulunmaktadır.

Toroslarda bulunan yüksek bölgeler de doğa yürüyüşleri, akarsularında rafting sporu, büyük ve ıssız ormanlarında av turizmi yapılmaktadır. Sıcak yaz aylarında yayla turizmi ise giderek rağbet gören bir turizm dalıdır. Adana mağara ve kanyon turizmi için dünya da çok nadir rastlanan güzelliklerle doludur.

160 km uzunluğunda olan Adana’nın kıyı şeridini 45 km’si kumul, sulak, sazlık ve benzeri doğal alanlar oluşturmaktadır. Bu alanların en büyükleri Seyhan nehrinin meydana getirdiği Tuzla ve Akyatan gölleriyle, Ceyhan nehrinin oluşturduğu Akyayan gölü ve Yumurtalık dalyanıdır. Bu iki bölge ekolojik yönden çok zengin bir yapıya sahiptir. Bu bölgelerde doğal ortamlarında nadir rastlanan kuşlar ile deniz ve kara canlıları yaşamaktadır.

Çukurova’da yazların sıcak ve kurak geçmesinden dolayı yayla turizmi ilde oldukça gelişmiş.  Yöre halkı yaz mevsimlerinde yaylalara çıkıyor. Bu yaylaların en önemlileri; Bürücek, Hamidiye, Fındıklı, Asar, Asmacık, Armutoluk, Belemedik, Kızıldağ, Meydan ve Çamlıyayladır. Mağara ve Kanyon turizmi açısından ise Aladağda bulunan Bığbığmağrası doğal güzellikleri ile mağra turizmi için çok uygun bir yapıya sahip. Feke’de bulunan Göksu ırmağının oluşturduğu vadi de özellikle kanyon turizmi için çok önemli bir nitelik taşıyor.

Şehirde çeşitli uygarlıklara ait toplam 65 adet büyük boyutlu sit alanı bulunuyor. Kozan merkez ve Seyhan ilçe merkezi gibi kentsel sitler, Misis, Magarsus, Anavarza gibi arkeolojik sitler, Ağyatan, Akyatan, Yumurtalık Lagünü gibi doğal sitler, ayrıca anıtsal nitelikli kültür varlıkları da bulunuyor. Bunlar Misis ve Adana Taşköprüsü, Ulucami, Arasta, han-hamam gibi dini, askeri ve resmi yapılar.

Görmeden dönme!

Misis Antik Kenti: Geçmişte Çukurova Havzası’nın en önemli kentlerinden biri olan Misis’in kalıntılarının bulunduğu Misis Antik Kenti, 7000 yıllık tarihiyle ziyaretçilerini bekliyor. Ülkemizdeki diğer antik kentlerden farklı özelliklere sahip olan Misis Antik Kenti’nde; Lokman Hekim’in üzerinden geçerken ölümsüzlük ilacını kaybettiği rivayet edilen köprüyü görebilir, bu kentten çıkan kalıntıların sergilendiği Misis Mozaik Müzesi’ni gezebilirsiniz.

Anavarza Kalesi ve Antik Kenti: Kaynaklarda Anavarza Kalesi diye de geçen bu yapı; tiyatrolar, su kemerleri, hamamlar, mozaik yapılar, kiliseler, kuleler, surlar ve kalelerden oluşan, 143 dönümlük bir alana yayılmış olan bir antik kenttir. Birçok medeniyetin esintisini taşıyan bu kent en çok da Roma kültüründen eserler barındırıyor.

Taş Köprü: Seyhan nehri üzerinde kurulu olan Taş köprü, Dünya’nın araç trafiğine açık en eski köprüsüdür ve Romalılar tarafından 2.yy’da inşa edilmiştir.

Ulu Cami ve Ramazanoğlu Medresesi: 1541 yılında tamamlanan camii, duvarları ve içerisindeki mimarisi ile tarihi dokusunu ve kokusunu korumuş bir yapı. Ramazanoğlu Beyliği’nden ayakta kalan huzur dolu bahçesi ve oturup dinlenilecek güzel avlusu görülmeye değer  bir medrese.

Saat Kulesi (Büyük Saat): 1882 yılında tamamlanan, 32 metre boyuyla Türkiye’nin en uzun saat kulesi.

Kazancılar Çarşısı: Adından da anlaşılacağı üzere bakır ve kazan imalatı ve tamiratı yapan dükkanların olduğu eski, tarihi bir çarşı.

Bebekli Kilise: Bebekli Kilise, 1880’li yıllarda St. Paul adına yapılmış bir İtalyan Katolik kilisesi. Buranın özelliği ise, kilisenin üzerinde bulunan Meryem Ana’nın elinde tuttuğu 2.5 metrelik tunç heykeli, bebeğe benzetildiği için adı “Bebekli Kilise” olarak anılıyor.

Sabancı Merkez Camii: Seyhan Nehri kıyısında bulunan Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun en büyük camii 6 adet 99 metre yüksekliğinde minaresi ile nehir kenarında hoş bir manzara sunar.

Ayrıca; Adana Arkeoloji Müzesi, Atatürk Müzesi, Sinema Müzesi ve Seyhan Baraj Gölü’nü mutlaka gezip görmenizi öneririz.

Damaklarda lezzet şöleni!

Adana deyince akla ilk gelen kuşkusuz Adana mutfağıdır.  Son yıllarda çokça gündemde olan gurme turlarında da ilk sıraları yer alan Adana mutfağının bu kadar zengin olmasının nedeni çeşitli kültürlerin etkisinde kalmasıdır. Adana yemeklerinin en büyük özelliği un, bulgur, et ve çeşitli baharatların kullanılması. Aynı zamanda süt,  yoğurt,  peynir ve çökelek de bol miktarda kullanılıyor.

Adana’ya gidenlerin tatmadan dönmeyecekleri ilk yemek kuşkusuz Adana kebaptır. Kuzu etinden yapılan, makine değil zırhla doğranan, içerisinde mutlaka kuyruk yağı barındıran Adana kebap yanında bol yeşillik ve mezeyle servis edilir.

Urfa ve Antep lahmacunlarına göre daha küçük, fındık lahmacuna göre daha büyük olan Adana lahmacunu da mutlaka tadılması gereken bir tat. İçerisine sadece maydanoz konulup, bol limon sıkılan, yanında bol salata ve yeşillik ile tüketilen lahmacunun iç malzemesini Adanalılar evlerinde hazırlayıp, her köşe başında bulunan fırınlara yollarlar.

Adana’da kebap ve lahmacunun yanında olmazsa olmaz içecek şalgamdır. Acılı ve acısız olarak tüketilen şalgamcılara Adana’da her köşe başında rastlayabilirsiniz.

Sakatat sevenler için Adana tam bir cennet. Mumbar dolması, koyunun midesinden yapılan ve içine pirinç, et ve baharatlı soslar eklenen şırdan ve kırkkat, kelle paça, işkembe, tuzlama, çürük çorbaları, Adana’nın vazgeçilmez lezzetlerinden bazıları. Sakatat tüketiminde dikkat edilmesi gereken konu ise gündüzleri çok sıcak olduğu için bu yiyecekler genellikle gece tercih ediliyor. Geceleri her sokakta kalabalık bir şırdancı ve çorbacıya mutlaka rastlarsınız.

Sakatat demişken yine ciğer şiş de Adana’nın es geçilmemesi gereken tatlarından biri. Yine Adanalılar ciğeri gündüz saatlerinde değil sabah çok erken kahvaltı niyetine tüketir. Kazancılar Çarşısı bu konuda en ünlü yerlerden biridir.

Adana mutfağında bulgur önemli bir yer tutar. Diğer içli köftelere göre Adana içli köftesi haşlanarak yapılır ve yerken üzerine limon sıkılır.  Mutlaka tadılması gereken yiyeceklerdendir.

Hatay, Gaziantep, Kayseri, Tokat ve Çorum’da da yapılan ve irili ufaklı bulgur köftelerinden oluşan analı kızlı da aslen Adanalı olup tadılması gereken bir yemektir.

Fellah köftesi, kısır, ekşili köfte, çiğ köfte, mercimekli köfte de Adana’da bulgurla yapılan eşsiz lezzetlerdendir.

Tatlı konusunda da Adana’da gelişmiş bir kültür vardır. Yine her sokakta rastlayacağınız tatlıcılarda, halka tatlı başta olmak üzere, burma tatlı, kadayıf dolma gibi şerbetli tatlıları taze taze tüketebilirsiniz.

Adanalıların özellikle yaz aylarında vazgeçemedikleri tatlılardan biri de bici cici adıyla bilinen karsambaçtır. Gül şerbeti ve kalıp şeklinde kesilmiş nişasta muhallebisinden oluşan, biciyle renklendirilen ve tamamen Adana’ya özgü olan bir tatlıdır. Buzlu servis edilir.