Bodrum, Fethiye, Marmaris, Köyceğiz gibi turizm cennetleriyle sadece Türkiye’de değil yurtdışında da adından söz ettiren Türkiye’nin turizm cenneti Muğla, doğal güzelliklerinin yanı sıra köklü tarihi ve kültürel değerleriyle de ziyaretçilerine eşsiz bir görsel şölen ve derin bir bilgi birikimi sunuyor. Çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapması nedeniyle pek çok antik kente ve tarihi esere sahip olan, Likya Yolu’nun başladığı şehirde, deniz-güneş-kum turizminizi kültür turizmi ile taçlandırmanız mümkün…

Tarih boyunca ticaret ve kültür merkezi olan, büyük tarihçi Heredot’un doğduğu, ömrünü verdiği Bodrum’u eserlerine taşıyan Halikarnas Balıkçısı’nın aşığı Muğla, aynı zamanda Türkiye’nin en çok turist çeken turizm destinasyonlarının başında geliyor. Öyle ki kendisine bağlı 13 ilçe içinde turizmden gelir sağlamayanı yok gibi… Özellikle Bodrum, Fethiye, Marmaris, Köyceğiz, Datça, Dalaman gibi turizm cennetleriyle sadece Türkiye’de değil yurtdışında da adından söz ettiren Muğla’nın sınırları içindeki Dalyan, Ölüdeniz,Kayaköy, Akyaka, Saklıkent, Kelebekler Vadisi, Sedir Adası gibi birçok turizm noktası da uluslararası ölçekte tanınırlık kazanmış durumda.

Işıl ışıl denizinden yemyeşil ormanlarına, tertemiz havasından doğal plajlarına ve buz gibi kaynak sularına kadar birçok güzelliğiyle gelenleri kendine hayran bırakan Muğla, bu doğal güzelliklerinin yanı sıra köklü tarihi ve kültürel değerleriyle de ziyaretçilerine eşsiz bir görsel şölen ve derin bir bilgi birikimi sunuyor. Çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapması nedeniyle pek çok antik kente ve esere sahip olan şehirde, deniz-güneş-kum turizminizi kültür turizmi ile taçlandırmanız mümkün. Kısaca söylemek gerekirse şehre gelenleri, bembeyaz evlerin arasında dinginliğin tadını çıkarmak, mis gibi denizinde yüzmek, her antik şehrinde apayrı hikayeler dinlemek gibi pek çok keyifli an bekliyor.

Antik Karya’nın en eski yerleşimlerinden biri

Ege Bölgesi’nin güneyinde yer alan Muğla, denizden 670 metre yükseklikte, üstü düz bir kaya kütlesi şekliyle ilginç bir görünüme sahip olan Asar dağı eteklerinde kurulmuş olan, kendine has mimarisi, daracık sokakları ile tam bir turizm cenneti… Dünyaca ünlü güzelliklere sahip olan bu şehrin ismi, büyük olasılıkla antik çağdaki ismi olan Mobolla’nın bozulmasıyla ortaya çıkmış. Mobolla ismi daha sonraki Türk hakimiyeti sırasında ‘Mogola’ olsa da Aydın Vilayeti salnâmesinde ‘Mobella’ olarak belirtilmiş.

Muğla’daki ilk yerleşimin tarihi M.Ö. 3000’lerdeki Doğu Yunanistan ile Batı Anadolu kıyıları arasındaki karşılıklı göç hareketleriyle başlamış. Antik Karya bölgesinin en eski yerleşimlerinden biri olan şehir, bilinen tarihi boyunca başlangıçta Anadolu’nun yerli halkı Karyalılar’ın, ardından kısmen ve kısa dönemler halinde Mısır, Asur ve İskit işgallerinin, zamanla da özellikle kıyılarda Helenistik kolonizasyon hareketinin egemenliği altında kalmış. Daha sonra Pers, Makedonya egemenliğine giren bölge Büyük İskender’in ölümüyle sırasıyla Seleukoslar’ın, Rodos Krallığı’nın, Roma ve Bizans imparatorluklarının egemenliğine girmiş.  1261 yılından sonra Menteşe Beyliği’yle Türkler’in eline geçen Muğla, Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlılar’ın egemenliğine girerek Anadolu Eyaleti’ne bağlanmış.

Zeytini, çam balı, narenciyesi de ünlü

Günümüzde Muğla ekonomisinin ana eksenlerini özellikle turizm ve tarım sektörleri oluşturuyor. Muğla’da turizm sektörü,  3 bin 500’ün üstünde konaklama tesisi ve yıllık ortalama 3,5 milyona yakın yabancı turist girdisi ile on binlerce kişiye istihdam olanağı sağlıyor, ticaret hacmi ve önemli miktarda döviz geliri yaratıyor.

Tarımsal ürünlerin çeşitliliği ile de dikkati çeken şehir, dünyada arıcılığın en önemli merkezlerinden biri. Özellikle Marmaris ilçesi çam balı ile oldukça ünlü. Ülkemizde üretilen çam balının yüzde 90’ı bu ilimizden sağlanıyor. Deniz kültür balıkçılığı üretiminde Türkiye’de birinci sırada olan Muğla, aynı zamanda gelişmiş yaygın zeytincilik faaliyetleriyle yağlık zeytin alanında Türkiye’de ilk üç arasında yer alıyor. Ortaca, Fethiye, Dalaman ve Dalyan ilçelerinde ise yaygın bir şekilde portakal, limon, mandalina, greyfurt gibi narenciye ürünlerinin tarımı yapılıyor.

En büyük ilçe Bodrum turizmin başkenti…

Muğla 1.500 km’ye yakın kıyı bandı ve çoğu mavi bayraklı yüzlerce plajı ile tam bir turizm merkezi. Şehrin içinden ziyade gelenlerin ilk uğradıkları noktalar, kıyı şeridi boyunca sıralanmış ilçeleri oluyor. Bu nedenle de Muğla’ya bağlı birçok ilçe, şehrin adının önüne geçmiş durumda. Bunların başında ise nüfus açısından ilin en büyük ilçesi unvanına sahip Bodrum geliyor.

Muğla’nın batı köşesinde yer alan ve kuzey, batı ve güneyden Ege Denizi ile çevrelenmiş bir yarımada içinde bulunan Bodrum’u, deniz dünyasının güzellikleri ve huzuruyla mavilikler ülkesi olarak tanımlamak mümkün. Denizin kıskandırıcı mavisinin zümrüt yeşili tabiat ile buluştuğu, 67 tane mavi bayraklı plajı ile ülkemizin en fazla mavi bayrağa sahip beldesi Bodrum’da yüzülebilecek en iyi plaj ve sahillerin başında Kargıcık Koyu, Karaincir Plajı, Gündoğan Plajı, Peksimet Plajı, Yalıçiftlik Sahili geliyor. Ama bunların yanı sıra Zeki Müren Koyu olarak da bilinen Bardakçı Koyu, Gümüşlük Koyu, Yalıkavak Koyu, Bitez Plajı, Mazıköyü Sahili, Ortakent Yahşi Plajı, Torba Sahili de denize girmek için en ideal noktalar arasında…

Bodrum’da deniz keyfinin dışında gezip görmeniz gereken yerler de var. Bodrum’un simgesi haline gelmiş Bodrum Kalesi, ilçeye gidenlerin ilk uğrak yerlerinden. İki liman arasında kayalık bir alan üzerinde 1406-1523 yılları arasında inşa edilen St. Jean Şövalyeleri’nin kalesi, 19. yüzyıl sonunda hapishane olarak kullanılmış. Kale bugün Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor. Müze koleksiyonlarında bulunan eserler Türk hamamı, Amphora sergilemesi, Doğu Roma Gemisi, Cam Salonu, Cam Batığı, Sikke ve Mücevherat Salonu, Karyalı Prenses Salonu, İngiliz Kulesi, İşkence ve Katliam Odaları ve Alman Kulesi’nde sergileniyor.

Fethiye’nin her noktası ayrı bir güzel…

Muğla’nın 13 ilçesinden biri olan Fethiye’nin eski adı Meğri olarak bilinmekte. Bu ad, Rumca’da “uzak diyar” anlamındaki Makri’den geliyor. Muğla’da nüfus açısından Bodrum’dan sonra ikinci büyük ilçe olan Fethiye, yine Bodrum gibi pek çok eşsiz koyuyla tam bir turizm cenneti. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist Fethiye’nin sahillerinde yer alan Belcekız Plajı, Çalış Plajı, Gemile Koyu ve Adası, Kabak Koyu, Katrancı Koyu, Kıdrak Plajı, Samanlık Koyu’nda deniz ve güneşin tadını çıkarıyor.

Bu plajlar içinde dünyaca en tanınmışı, adından anlaşılacağı gibi bir göl niteliğinde olan Fethiye Ölüdeniz (Blue Lagoon). Türkiye’nin tanıtım filmlerinde en başta gösterilen, 2006 yılında dünyanın en güzel kumsalı seçilen Ölüdeniz kumsalı, Teke Yarımadası’ndaki deniz kulağı oluşumlarından (lagün) biri. Bu özelliği nedeniyle en fırtınalı günlerde Belceğiz kıyıları dalgalarla boğuşurken, Ölüdeniz’de sadece çırpıntılar meydana geliyor. Yemyeşil ağaçlarla kaplı doğası, turkuaz rengi, en şiddetli rüzgarlardan bile etkilenmeyen muhteşem durağan suyunda tek bir yosun göremeyeceğiniz Ölüdeniz’de, aynı zamanda dünya üzerindeki en etkileyici  yamaç paraşütlerinden birini yapabilirsiniz. Ölüdeniz’de birçok spor aktivitesinin dışında Ölüdeniz çevresinde bulunan Kelebekler Vadisi, Aya Nichola Adası, Deve Plajı gibi dünyaca ünlü koyları da günlük bot turları ve özel teknelerle gezme şansı bulabilirsiniz.

Ölüdeniz belde sınırları içerisinde bulunan doğal bir hazinesi olan Kelebekler Vadisi ise, 350 metreye ulaşan sarp kayalık duvarlarla çevrili, turistlerin çekim noktalarından biri. Vadi, ismini, barındırdığı 80’den fazla kelebek türünden ve özellikle Kaplan kelebeğinden alıyor. Kaynağı Faralya köyünde bulunan ve 50 metre yükseklikten vadiye dökülen şelale, vadinin ortasından geçen bir dere ile Akdeniz’e ulaşıyor. Dünya Mirasını Koruma Vakfı tarafından, üzerindeki endemik bitki türlerinin zenginliği nedeniyle dünya üzerinde korunması gerekli 100 dağdan biri olarak ilan edilen Kelebekler Vadisi, gerek yukarıdan bakıldığında şaşırtan manzarası, gerekse temiz denizi ve vadiden yayılan mis kokusuyla gelenleri kendine hayran bırakıyor.

Yazın sıcağında Saklıkent’in soğuk sularıyla ferahlayın

Sıcaktan bunaldıysanız rotanızı denizden dağlara doğru çevirmenizi öneririz. Güneş ışınlarının giremeyeceği kadar dar ve yüksek bir kanyona olan, buz gibi sularıyla ünlü Saklıkent, bunun için en ideal nokta. Kelimenin tam anlamı ile doğa harikası olan Saklıkent Kanyonu, Antalya-Muğla sınırını çizen Eşen Çayı’nın kolu olan Karaçay’ın oluşturduğu bir kanyon. Kanyonun binlerce yıl evvel jeolojik çatlama ile oluştuğu tahmin ediliyor. Suyun kolayca aşındırabileceği kalkerli arazide fay çatlaklarının da yardımıyla sarp ve derin bir kanyon oluşmuş. Uzunluğu 18 kilometre, yüksekliği 200 metre olan kanyonun en dar yeri 2 metreye kadar düşüyor. Fethiye’ye gelen tüm turistlerin tur rotasında bulunan Saklıkent, yazın bunaltıcı sıcağında gezilebilecek en ferahlatıcı noktalardan biri. Tabanı şiddetli akan suyla dolu olduğundan, su içinden geçmenin imkansız olduğu kanyonda, oldukça soğuk olan güçlü karstik kaynaklar bulunuyor. Kanyonda coşkun suların üzerine kurulmuş ve yörenin kilimi ile yastıkların serildiği divanlarda oturabilir, ayaklarınızı buz gibi suda serinletirken, gözleme ve alabalık yiyebilirsiniz. Huzurun ve heyecanın aynı anda yaşadığı bu nadide mekanın sularında rafting yapabilirsiniz.

Yeşilin mavi ile buluştuğu cennet, Marmaris

Coğrafi konumu nedeniyle Akdeniz ve Ege Denizi’nin kavuştuğu yerde önemli bir liman konumunda olan Marmaris, kıyı yapısının çok girintili çıkıntılı olması, iyi korunmuş koyları ve limanları bulunması ile bölgenin Asya, Avrupa ve Afrika arasında önemli bir bağlantı noktası konumunda.

Yıllarca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış Marmaris, Muğla il merkezine yaklaşık 57 kilometrelik bir uzaklıkta yer alıyor. Tarihi M.Ö. 1200’lere kadar uzanan ilçede, tarihi ve doğal güzellikteki gezilecek ve görülecek yerlerin sayısı bir hayli fazla. Antik kentlerden camilere, koylardan plajlara kadar uzun bir yolculuğun sizi beklediği Marmaris’in kale, iskele ve marina ile sınırlanmış bölümü, tarih kent merkezi olarak adlandırılıyor. Bu bölgedeki tarihi yapıların tamamı 16.-20. yy’a, Osmanlı dönemine ait. Kale çevresindeki tarihi yapılar olduğu gibi korunmuş ve restore edilmiş. Bu bölgede, yat limanı arkasında yüksek bir noktada yer alan Marmaris Kalesi ile Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi adına 1545 yılında yapılan Osmanlı yapısı Hafza Sultan Kervansarayı’nı mutlaka gezmelisiniz. Ayrıca MÖ 4. yy’a ait olduğu belirlenen arkeolojik kalıntıların sergilendiği  İyilik Kayalıkları Arkeoloji Parkı’nı da gezebilirsiniz.

Güney Ege’nin en büyük ve modern yat limanı olan 720 yat kapasiteli Marmaris Netsel Marina, yatçıların en uğrak noktalarından biri. Marina ile çarşı arasındaki belediye rıhtımına ise Mavi Yolculuk ve günübirlik gezi tekneleri bağlanıyor. Eğer Marmaris’te tekneyle gezecekseniz yeşille mavinin iç içe geçtiği Bördübet, Kumlubük, Gebekse, Abdi Reis, Selimiye, Amos ve Çiftlik koylarını mutlaka görmenizi öneririz. Marmaris’in karşısındaki Cennet adası, Bedir adası, Turunç, Fosforlu Mağara da en popüler uğrak yerleri arasında.

Marmaris’te Gökova, Sömbeki ve Hisarönü Körfezi’ndeki koy ve adalara da tekne turları yapılıyor. Sömbeki körfezi için Bozburun’a, Selimiye’ye ve Orhaniye’ye, Hisarönü körfezi için Hisarönü Köyü sahiline, Gökova körfezi için de Çamlı iskelesine gitmek gerekiyor.

Antik Kedrai kenti ve ünlü Kleopatra Plajı…

Marmaris’e gelmişken Sedir Adası’nı görmeden gitmeyin deriz. Marmaris-Muğla yolunun 12. km’sinden sola ayrılan yol, 6 km sonra Gökova Körfezi’nin bir başka noktasına, Çamlı İskelesi’ne ulaştırır sizi. Çamlı İskelesi’nden doldukça kalkan tekneler Sedir Adası’na giderler. Antik Kedrai kenti ve ünlü Kleopatra Plajı ile tanınan Sedir Adası, denizi ve tarihi kalıntılarıyla gelenleri kendine hayran bırakır.  Kalıntıları Ada’nın hemen tamamına dağılmış olan Kedrai, bir Karia kenti olarak kurulmuş, sonra Rodos devletine bağlanmış. Kedrai ‘sedirler’ anlamına geliyor.  Altın sarısı kumlu plajı, sığ denizi ile özellikle çocuklu aileler için çok uygun. Ada, deniz sefası yanında, keyifli bir keşif turu için de her şeye sahip.  Marmaris’e gelmişken, bir gününüzü de Rodos’a ayırabilirsiniz. Türk vatandaşlar için günübirlik Rodos ziyaretlerinde yurtdışı çıkış harcı ödenmesi de gerekmiyor. Yazın her gün Marmaris Marina’dan Rodos’a  katamaran tipi tekneler çalışıyor.

Mavi Yolculuk için en keyifli kıyılar…

Marmaris’in çevresi tam bir doğa ve turizm cenneti. Bu nedenle Mavi Yolculuk denildiğinde ilk akla Marmaris geliyor. Özellikle Gökova Körfezi, mavi yolculuğun en çok tercih edilen güzergahlarından birini oluşturuyor. Bu güzergahın en keyifli koyları Karacasöğüt ile Bördübet Koyu arasında uzanıyor. Sırasıyla Karacasöğüt, Okluk Koyu, İngiliz limanı, Löngöz, Yedi Adalar, Gücük Limanı ve Bördübet Koyu’nu gezebilirsiniz. Buralara kadar gelmişken mutlaka Turunç’a gitmenizi de öneririz. Çamlar arasından giderken ansızın karşınıza çıkıverecek olan Turunç, sanki mavinin özel bir tonuyla boyanmış gibi bir denize sahip.

Marmaris’in çevresine ayırdığınız bir başka gün, Marmaris’in güneybatısına, Bozburun’a doğru bir gezi yapabilirsiniz. Durak noktalarınız, isteğe göre Bayırköy, Çiftlik, Orhaniye, Selimiye, Bozburun ve Söğüt olabilir.  Bayır dışında hepsine denizden tekneyle de gidilebiliyor. Ama denizden yolculuk için en az üç gün ayırmalısınız. Karayoluyla, Orhaniye, Selimiye ve Bozburun’a Datça yoluna girerek ve Hisarönü yön levhasını izleyerek de gidilebiliyor. Hisarönü körfezinin kıyısındaki en önemli turizm merkezlerinden biri Orhaniye. Hisarönü körfezine gelen yatlar Orhaniye’de mutlaka geceler. Orhaniye’de deniz her zaman çarşaf gibidir. Bu arada denizin ortasında yürüyen insanlar dikkatinizi çekecek. Kumul hareketleri sonucunda karadan başlayıp koyu ikiye bölen bir sığlık oluşmuş. Yaklaşık 600 metrelik şeride Kızkumu deniyor. Efsaneleşmiş hikayesiyle ünlenen Kızkumu’na gelen yerli-yabancı turistler bu şeritte yürüyüp efsaneyi yaşatmadan yoluna devam etmiyor.

Orhaniye’den kıyıyı izleyerek Bozburun’a kadar gidebilirsiniz. Ama önce Orhaniye’den 10, Turgut ayrımından 7 km sonra Selimiye’yi göreceksiniz. Selimiye de Bodrum-Marmaris arasında seyreden mavi yolculuk teknelerinin uğrak yerlerinden biri. Selimiye’de yatların demirledikleri iskele çevresinde çok sayıda lokanta var. Temiz denizi ve havasıyla son yıllarda giderek tanınırlığını artıran Selimiye, kalabalıktan uzak tatil yapmak isteyenler için oldukça ideal.

En iyi guletlerin yapıldığı Bozburun’u ise daha çok yatçılar tanıyor.  Turizm bakımından bölgenin en bakir yerlerinden biri. Büyük tesislerden ziyade küçük ama kaliteli tesislerin olduğu Bozburun çevresinde, tekneyle ulaşılabilecek çok sayıda sakin koy bulunuyor. Bozburun limanından, çevredeki koy ve adacıklara tekne turları yapılıyor.

Caretta Carettaların güzelliği,Kaunos’un eşsizliği…

Dalyan, Muğla’nın mutlaka görülesi yerlerinden biri. Ortaca ilçesinde bulunan Dalyan’ı, Akdeniz ile Ege’nin birleştiği noktadaki bir doğa harikası olarak tanımlayabiliriz.  Dalyan son yıllarda, caretta caretta deniz kaplumbağaları, Kaunos antik şehri, kaya mezarları ve çamur banyolarıyla turizmin gözdesi haline gelen cennet bir belde. Labirenti andıran kanallarda doyumsuz tekne gezileri de, doğayla baş başa koylarda deniz keyfi de Dalyan’da sizi bekliyor. Dalyan, deniz kenarında değil, ama hem denizi, hem de gölleri var.

Türkiye’nin en eski yerleşim yerlerinden Kaunos Antik Kenti’ndeki kayalara oyulan kral mezarlarının en görkemlilerini de yine Dalyan’da görebilirsiniz. 100’ün üzerinde konaklama yeri, 20’nin üzerinde lokanta, birçok seyahat acentesi ve alışveriş yerlerinin olduğu Dalyan, aynı zamanda mavi yengeci ile meşhur. Dalyan’da turistlerin yeni merakı mavi yengeç turları. Yabancı turistlerin mavi yengeç avlayabildikleri bu turlarda mavi yengeçler önce avlanıyor, sonra tekrar doğaya salınıyor.

Dünyanın ilgisini çeken caretta caretta deniz kaplumbağaları ise nisandan eylül ayına kadar Dalyan’ın konuğu oluyor. Bu nedenle Dalyan’a geleceklere caretta carettaların yumurtlama mevsimi olan haziran-temmuz aylarını öneririz.

Dalyan kanalının denize ulaştığı yer olan İztuzu plajı, deniz kaplumbağaları olan caretta carettaların yumurtalarını bıraktıkları kumsallardan biri. İngiliz The Times gazetesi, 6 aylık bir araştırmanın sonucunda doğa harikası Dalyan’daki İztuzu Plajı’nı, “Avrupa’nın En İyi Açık Alanı” ilan etti.  Turistlerin yoğun ilgi gösterdiği plaj, doğallığı ve temizliği ile dünya çapında birçok ödül aldı. Bir tarafı tuzlu Akdeniz, diğer tarafı tatlı su olan muhteşem bir plaj olan Dalyan İztuzu Kumsalı’nın uzunluğu, Radar tepesinin eteğinden Dalyan Boğaz’ına kadar 5 bin 400 metreyi buluyor. Plajda denize girenlerin yumurtalara zarar verememesi için yumurtaların olduğu bölgeler düzenli olarak işaretleniyor. 1988 yılında alınan karara göre plaj, kaplumbağaların rahatsız olmaması için saat 20:00-08:00 arası kapalı ve çevresinde ışık yakmak yasak. Zengin doğal güzellikleri ve narenciye bahçeleri içinde sakin bir ilçe olan Köyceğiz’e geldiğinizde Dalyan ve İztuzu Plajı’nı görmenin dışında uzun plajı, nefis koyu ve yat limanıyla, su sörfü, su kayağı ve yüzme için elverişli yerlerden biri olan Ekincik Koyu’na da gitmelisiniz. Köyceğiz’de ayrıca Ağla Yaylası, Şelale, Yuvarlakçay görülmeye değer yerler arasında. Dalaman Çayı ise, rafting ve trekking için önemli. Ayrıca ilçenin Sultaniye Köyü’nde mevcut olan Sıcak-Soğuk Termal Kaplıcaları, sağlık turizmi bakımından önemli bir merkez durumunda.

Akyaka, kano ile kite sörf için ideal…

Gökova Körfezi’nin doğu ucunda yer alan önemli turizm merkezi, Ula ilçesine bağlı bir mahalle olan Akyaka, son yıllarda doğal güzellikleriyle yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri haline geldi. Geniş kitleler tarafından tanınması 1970’lere dayanan Akyaka, bakir doğası, yazın bile hiç kesilmeyen meltemiyle zamanla tanınırlığını artırdı.  Sırtını yasladığı dağların eteğinde Gökova Ovası ile kucaklaşarak Gökova Körfezi ile buluşan Akyaka, bu konumu ile mutlaka görülmesi gereken bir huzur sığınağı. Akyaka sessizliği ve sakinliği, sırtını yasladığı yemyeşil ormanlarla kaplı dağları, akvaryum niteliğinde azmakları, bu azmaklardaki benzersiz su altı florası, duru mavi denizi, Orman Kampı, bol suyu, tarihi dokusu, kendine has mimari özellikteki ahşap evleri, doğal yaşamın bir parçası olan su samurları, yılan balıkları, Akdeniz fokları, flamingoları ve leylekleri ile tercih edilen bir yaşam cenneti.

Sakin, huzurlu atmosferiyle Türkiye’deki 14 Yavaş Kent’ten (Cittaslow) biri olarak kabul edilen Akyaka’nın hemen yanı başından ağaçlar ve sazlıklar arasından süzülerek Gökova Körfezi’ne akan Kadın Azmağı, doğal bir akvaryum gibi. Buraya yürüyerek veya teknelerle de ulaşıp, gezmeniz mümkün. Azmağın serinliği, zengin su altı bitki örtüsü, elinizle tutuverecekmiş hissine kapılacağınız balıkları, kaplumbağaları, üzerinde süzülen ördekleri ve sevimli su sumarları (lutra lutra) yörenin doğal dokusunu yaşatıyor.

Akyaka’da yapacak birçok etkinlik var.  Merkezden kalkan tekneler ile Gökova’nın bulunmaz koylarının keyfini çıkarmak seçeneklerden bir tanesi. Öte yandan Akyaka’nın biricik özelliklerinden bir tanesi olarak kıvrıla kıvrıla ilerleyen, buz gibi suyun aktığı Azmak Deresi’nin kenarındaki restoranlarda yemeğinizi yeme, ardından da isterseniz kano yapma şansına sahipsiniz. Kano turu Akçapınar köyünden başlıyor, yaklaşık 3 saat sürüyor. Azmak’ın denize kavuştuğu yere kadar gidip, geri dönülen rotada yeşilin her tonu ve kuş ve böceklerin sesleri ile muhteşem bir atmosfer yaşayabilirsiniz.  Akyaka başlı başlına neredeyse her gün aynı yüksek kalitede kite sörf yapabileceğiniz nadir yerlerden bir tanesi. Bir de buna Sakar Dağı’nın manzarası, Gökova Körfezi’nin güzelliği eklenince Akyaka’nın Türkiye’nin en iyi kite sörf merkezlerinden biri olması çok sürpriz olmuyor.

Uzun ömrün adresi, Datça Yarımadası…

Oksijen bakımından Türkiye’nin en zengin bölgelerinden biri olan Datça,  ünlü tarihçi Strabon’un meşhur olan “Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse, Datça Yarımadası’na bırakır”  sözü ile de bu özelliğini kanıtlıyor. Datça Yarımadası, Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edilmiş olması dolayısıyla bozulmamış doğası, 235 kilometrelik sahil şeridi ve 52 koyu, zengin flora ve faunası, Knidos antik kenti ile şehir gürültüsünden uzak, sakin, huzurlu bir tatil arayanlar için ideal bir yer. Datça’nın Aktur Tatil Sitesi Plajı, Aktur Kamping Plajı, Karaincir Plajı, Hastanealtı Plajı, Periliköşk Plajı, Billurkent Plajı gibi birçok mavi bayraklı plajı bulunuyor. Ayrıca Datça Yarımadası’nın Akdeniz’e bakan kısmında ‘üç güzeller’ diye de anılan Hayıtbükü, Ovabükü, Palamutbükü koyları da; pırıl pırıl parlayan plajları, yeşilin birçok tonunu göreceğiniz zeytin, badem ve çam ağaçları ile bir doğa harikası hissi yaratıyor.

Datça Yarımadası, Bodrum ve Marmaris’ten “Mavi Yolculuk” düzenleyen tekneler için de oldukça önemli bir güzergah. Datça Limanı’na giriş-çıkış yapan tekneler arasında, Ege Adaları’ndan geletekne ve yatlar önemli bir yer tutuyor. Yunan adalarından, özellikle Rodos ve Sömbeki adalarından, ilçeye cumartesi günleri teknelerle alışverişe gelen Yunanlar, ilçeye döviz girdisi sağlıyor.

 

Fethiye’den başlayarak Antalya’ya kadar uzanan ve tarihte Likya olarak adlandırılan Teke yarımadasındaki patikalardan bir kısmının işaretlenip haritalanması ile oluşturulmuş Likya Yolu, çeşitli kaynaklarca dünyanın en iyi 10 uzun mesafe yürüyüş rotasından biri olarak gösterilir.

 

Özellikle Milas’ın köylerinde çeşitli kök boyalarla renklendirilmesiyle dokunan halı “Milas Halısı” ülkemiz ve dünya halıcılığında özel bir yere sahip.

Kefal dolması, çökertme kebabı, börülce ekşimesi…

Muğla’nın en tanınmış yemeklerinin başında kendine özgü tarhanası geliyor. Tarhana yazın yapılıp ve pencere önlerine, dam ve avlulara serilip kurutuluyor ve kışın afiyetle yeniyor. Zeytin ve kurutulmuş biber de Muğla’da aranan lezzetler arasında yer alıyor. Bunların dışında Muğla’nın kendine özgü yemekleri de var.

Döş kebabı, et severlerin “et yemeden doyamam” diyenlerin mutlaka Muğla’ya gidip tatması gereken bir lezzet. Tadının güzelliği ise oğlak eti ve iç malzemesinden geliyor. Bodrum’la özdeşleşmiş olan çökertme kebabında ise incecik çıtır çıtır patatesler, dana etinin en güzel hali ve süzme yoğurtla anlam buluyor.

Denizin nimetlerinden de bolca faydalanan mutfaklardan olan Muğla mutfağı, özellikle Datça dolaylarında yapılan nefis ekşili balık ya da bir diğer adıyla balık celplemesiyle de oldukça ünlü. Mercan, sokkan ve hanoz gibi herkes tarafından pek de bilinmeyen balıklarla yapılan bu yemek, sarımsak ve salça gibi lezzetlerle farkını ortaya koyuyor. Yöreye özel bir diğer lezzet, kefal dolması… Balık pirinçlemesi de denilen bu yemek, kefal dışında başka büyük balıklarla da yapılabiliyor.

Börülcenin bolca yetiştiği Muğla’da, börülce ekşilemesi domates, sarımsak, nar ekşisi ya da koruk suyu gibi tatlarla buluşuyor. Düğün yemeklerinden keşkek de, Muğla’nın olmazsa olmaz lezzetlerinden. Muğla usulü keşkekte buğdaya oğlak, dana ya da tavuk eti eşlik ediyor. Muğla mutfağında oğlak yahni, hem et hem de sulu yemek severlerin en gözde yemeklerinden olurken, tatlı olarak köylerde Yörüklerin 300 yıl önce özellikle bayramlarda ve kız isteme merasimlerinde hazırladığı ‘Muğla sarı lirası’ tatlısı tercih ediliyor