Türk ekonomisinde 2018 yılında yaşanan sorunlar nedeniyle 2019 yılının işletmeler için zor geçeceğini öngören Doç.Dr. Ruhi Gürdal, krizden kazanım elde etmek isteyen işletmelerin mutlaka finans mühendisliği alanındaki yetkinliklerini artırması ve gelecek piyasalarını yönetmesi gerektiğini söyledi. Doç.Dr. Gürdal “Dolayısıyla 2019’dan sonra bu işletmelerimiz doğru kaynağı bulan ve kaynağını doğru kullanan işletmeler haline gelecektir” dedi.

RGA Yönetim Danışmanlık şirketinin yönetici ortağı olarak Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Genç İşadamları Derneği, Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği ve İstanbul Sanayi Odası gibi iş dünyasının önde gelen sivil toplum örgütlerinde de görev almış, danışmanlık yapmış bir isim Doç. Dr. Ruhi Gürdal. Kendisi imalat sanayinde makine imalatı, gıda, tekstil,dış ticaret gibi konu ve sektörlerdeki uzmanlığını kamuya bu yolla aktararak, birçok projenin yöneticiliğini üstlendi, çok sayıda rapora imza atarak ekonominin ve sektörlerin fotoğrafının çekilmesini sağladı.

Kendisiyle İstanbul Bakırköy’deki ofisinde yaptığımız keyifli sohbette, yeni yıla girdiğimiz şu günlerde Türk ekonomisinin ve sektörün fotoğrafını çekmesini istedik. İşletmelerimiz için çözüm önerilerini dinledik.

Doç. Dr. Ruhi Gürdal, ekonomik olarak yaşadığımız krizi geçmişte risk yönetimi yaparak olumsuz koşullardan etkilenmeyen işletmelerin fırsata çevirebileceğini belirtirken, sorun yaşayan işletmelerin ise mutlaka finans mühendisliği ve risk yönetimi alanındaki yetkinliklerini artırmaları gerektiğinin altını çizdi. Risk yönetimi yapabilmek için gelecek piyasalarını yönetmeyi öğrenmenin şart olduğunu anlatan Doç. Dr. Gürdal, “2019’dan sonra işletmelerimiz geçmişe göre daha iyi finansal yönetim yapan, doğru kaynağı bulan ve doğru kullanan işletmeler haline gelecektir” değerlendirmesinde bulundu.

Türk ekonomisinde ve sektörde 2018 yılının kısa bir değerlendirmesini alarak başlamak isteriz.

2018 yılında yaşanan ekonomik sorunlar aslında geçmiş yılların hatalarının, eksik uygulamalarının birikimi sonucu ortaya çıktı. Özel sektörün risk yönetimi yapması gerekiyordu. Geçmiş dönemlerde Türkiye’de reel efektif döviz kurunun ve faizinin TL borçlanmaya oranla düşük olması, özel sektörün ağırlıklı olarak yabancı para ile borçlanmasına neden oldu. Döviz kredisi kullanılması sonucu işletmelerin geçmiş yıllarda önemli oranda kambiyo kârı yazdığı seneler oldu. Ancak bozulan ekonomik göstergeler yanında 2017 ve 2018 yılında siyasal belirsizlikler ortaya çıktı, özellikle uluslararası ilişkilerdeki dalgalanmalar ülkeye karşı yabancı yatırımcının, kredi sağlayan kuruluşların nezdinde güven unsurunu zedeledi. Bu da doğal olarak yıllardır gelen dış kaynaklı sabit sermaye yatırımlarında ve sıcak parada azalmaya, doğal olarak döviz kurunda yükselişe neden oldu, seçimler vb. iç dinamikler ise ekonomiyi olumsuz etkileyen diğer faktörler oldu.

En önemli sorun geleceğe ilişkin öngörülebilirliğin olmaması. Bir zamanlar işletmeler için geleceğe dönük ekonomik göstergelere bakarak bir yorumda bulunmak olasıydı, ancak 2018 yılında ekonomik göstergelere bakarak kestirim yapmak mümkün olmadı. Başta inşaat ve döviz riski olan şirketler olmak üzere ihracatı olmayan, iç pazara çalışan şirketlerin, borç geri ödemelerinde önemli sıkıntılar yaşandı, Kredi Garanti Fonu’nun uygulamaları ile kobiler kısa vadeli sorunlarını erteleme olanağı buldu.
Zaten bozuk olan işletmelerin mali yapısını döviz kurundaki dalgalanmalar, fiyat artışları, petrol fiyatları gibi faktörler olumsuz yönde etkiledi. Bundan yarar sağlayanlar da oldu, örneğin net ihracat yapanların ya da DTH sahiplerinin kambiyo kârları arttı ancak diğer taraftan çok büyük bir kesim maalesef olumsuzlukları yaşamak durumunda kaldı. Bu grupta olanların bir bölümü konkordato, borç yapılandırması gibi bir çok çabanın içine girdiler.

Verilere bakıldığında, imalat sanayinde ve makine imalatı sanayinde, hem üretim endeksinin hem kapasite kullanım oranlarının özellikle 2018 yılı ikinci çeyrek sonrası hızlı bir biçimde gerilediği görülmektedir. Bir ülkede imalat sanayi üretiminde düşüş varsa yatırımlar azalacaktır, makine imalat sanayi de bunun etkisini zaman içinde görecektir.

Sektör bu sıkıntıyı nasıl atlatabilir? Ekonomik durgunluktan çıkışın reçetesini nasıl tanımlarsınız?

Maalesef sektördeki en önemli sorun ölçek ekonomisi. Bir işletmenin kâr edebilmesi için belirli bir büyüklükte olması gerekiyor ama sektörde ölçek ekonomisi açısından uygun işletme sayısı çok az. Bu olumsuzluk sektörde başarının ön koşulu olan Ar-Ge çabalarına yeterli kaynak ayıramamanın da temel nedeni.

Ölçek ekonomisi nedir? Örneğin işletme kurup elma üretimi yapacaksanız, bunun ticari amaçlı olabilmesi için yaklaşık 2 bin ton üretiminiz olmalı, bu üretim için 400 dönüm arazi gerekli, bin tonluk soğukhava deposu yapmalısınız ve yeterli öz sermayeye sahip olmalısınız. Aksi takdirde ticari anlamda kârlı bir iş yapma mümkün olmaz, hobi yatırımı olur. Geçmişte bu ölçek ekonomisini düşünmeden tarıma yatırım yapan birçok firma oldu.
Merkez Bankası sektör bilançoları çalışmalarına baktığımızda sektör genelinde mali borçların toplam yükümlülüklere oranının yüzde 36 ve büyük işletmelerde ise yüzde 40 seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Düşünün, yüzde 15-18 faizle borçlanmışsınız, bugün yeniden yapılandırıyorsunuz, faiz oranı yüzde 25-30’larda. Arada 10 puandan fazla kredi maliyeti farkı var. Bunu nasıl çıkarırsınız? Daha fazla kazanmanız, kâr etmeniz gerekiyor, dolayısıyla optimum büyüklüğe ulaşmanız ve daha fazla katma değer yaratmanız gerek.

Çok önemli 3 kelime var: Etkinlik etkililik, verimlilik. Sektörde dünyanın sayılı ihracatçıları arasına girmek istiyorsak buna dikkat etmeliyiz. Doğru işi yapacaksınız. Doğru işi doğru biçimde yapacaksınız. Örneğin sektörde rekabetçi olabilmek için ileri teknolojiye dayalı, hangi alanlarda ve katma değeri yüksek hangi ürün gruplarına odaklanacaksınız? Son olarak da verimli yapmayı amaçlarsanız başarıyı yakalarsınız yoksa yaptığınız iş yanlış ve/ya da yöntem yanlış ise o işi istediğiniz kadar verimli yapın, olmaz. Sağa koşmanız gerekirken sola koşuyorsanız aslında hedefe değil, tam ters yönde hiç istemediğiniz yere ancak yüksek verimlilikle gidiyorsunuz demektir.

“Ara kademedeki insan sermayesi yeterli yetkinliklerle donatılmış olmalı”

Bir de sektördeki insan sermayesi, özellikle ara kademede yeterli yetkinliklerle donatılmış değil. Bu konuyu ülke politikası haline getirmek gerekiyor. Katma değeri yüksek ürünün, yaratıcı ve yetkin insan sermayesi olmaksızın gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı unutulmamalıdır.
Diğer önemli bir nokta, tedarik zincirinin optimizasyonu. Makine imalatı sanayinin iki çok önemli iş ortağı var, özellikle girdilerde. Biri metal işleme sanayi, diğeri elektronik ve yazılım sektörü. Bu halkadaki işbirliğinin “sürdürülebilir ortaklık” biçiminde oluşturulması gerekli, bu halka da zayıf Türkiye’de. Makine imalat sanayinin geleceğe dönük yapılanmasında önemli unsurlar bunlar.

Şunu da belirtmeliyim: Sanayi kuruluşları rant peşinde koşan kuruluşlar değildir, yaptığı işten katma değer yaratmaya çalışan kuruluşlardır ve de mutlaka risk yönetimi yapmaları gerekir. Eğer sorunlu bir şirket varsa demek ki o şirket risk yönetimini iyi yapmamıştır.

Bu durumda 2019 yılından beklentileriniz neler?

2019 yılında makine imalatı sanayinde iç pazar konusunda fazla umudum yok, çünkü türetilmiş talebi yaratan tüketim harcamalarında ve makine ve teçhizat yatırımlarında iç pazarda düşüş söz konusu. 2018 yılı üçüncü çeyrekte makine ve teçhizat yatırımlarında %8,5 daralma yaşanmış. Dolayısıyla işletmeler 2019’da ihracata odaklanacak. Ancak bu da o kadar kolay değil. Emek işi, hedef pazar bulunacak, onları geliştirmek için çalışılacak. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarına ve ilgili bakanlıklara büyük görev düşüyor. Onların desteği önemli.

“İkili ticari anlaşmalarla ihracatın yolu açılmalı”

AİMSAD olarak yaptığımız ankete katılan firmalar ihraç pazarı arayışları olduğunu doğruluyor. Doğru pazarların bulunması konusunda nasıl bir yöntem izlenmeli?

Yeni pazarların bulunması ve erişilmesi konusunda sivil toplum örgütlerinin ve ilgili bakanlıkların liderlik etmesi gerektiğini az önce söylemiştim, bunun yanında kamunun da destek vermesi gerekiyor.
Eximbank’ın bu konuda alıcı kredisi ve sigortası var. Ancak bazı yerlerde de ikili ticari anlaşmalarla ihracatın yolu açılabilir. Hedef ülkelerin kambiyo rejimleri farklı olabilir, o zaman da barterla yol alınabilir. Geçmişte bir dönem Rusya, Irak vb. bazı ülkeler ile barter ticareti yapıyorduk. Barter yapabileceğimiz bir çok ülke ile o kanallar yine zorlanabilir.

Krizi fırsata çevirmek diye moda bir tabir var. Her ne kadar sektörün ölçek ekonomisini aşmadan bu durgunluğu aşmasının zorluğuna işaret etmiş olsanız da, firmalar bu krizi fırsata çevirebilir mi?

Firmalar açısından bunun iki yolu var tabii. İlki eğer yeterli kaynağa sahipseniz fırsata çevirebilirsiniz. Diğeri de eğer zor durumda iseniz ders alarak fırsata çevirirsiniz. Zor durumdaki firmalar şapkalarını masalarının üzerine koyacaklar. Örneğin birbirini tamamlayan işletmelere sahip üç firma birleşerek birlikte çalışmaya, ortaklık yapmaya alışacak. Bizim kültür olarak ortaklık yapma alışkanlığını edinmemiz lazım, birbirimizin yetkinlik ve yeterliliklerinden faydalanıp daha iyi bir işletme kurma imkanımız var. Tabii kamunun da birleşmelere yeni şirket muamelesi yapması gerek. Yeni ortaya çıkan yapının yeni şirket, yeni yatırım gibi değerlendirmesinde yarar var. Devlet teşvik verirken bunu değerlendirmeli. Yine güç durumda verimliliklerini artırmak ve nakit akış sıkıntılarını çözmek için neleri iyi yönetmeleri gerektiğine bakacaklar, eleştiri yapacaklar, verimsiz alanları ve israfları yok edecekler, işlerini daha ileri teknoloji ile yapmaya çalışacaklar. Örneğin Endüstri 4.0 kavramından çıkarımlar yapmak gerek. Makinalar bugün oldukça akıllı makinalar, kendi kendine yaptığı iş ile ilgili veri toplayan, hesaplayan makinalar. İnsanın yaptığı beceri gerektirmeyen işleri kendiliğinden yapılabilir kılarsanız, otomasyonu, bilgiyi kullanmayı başarırsanız, hata olasılığınız düşer, verimliliğiniz artar. Makineler arası iletişime, veri aktarımına yatırım yaparsanız maliyetlerde önemli tasarruflar sağlayabilirsiniz. Teknolojiyi iş üretim alanlarına transfer etmelisiniz.

İşletmelerimizde veri madenciliğinden yeterince yararlanılmıyor, bunu yapmalılar. Finans mühendisliği alanında yol kat edilmeli, gelecek piyasalarını yönetmeyi, döviz portföyü, müşteri portföyü risklerini yönetmeyi öğrenmeliler. Dolayısıyla 2019’dan sonra tüm işletmelerimiz daha iyi kurumsal yönetim yapan, doğru kaynağı bulan ve doğru kullanan işletmeler haline gelmeli.

Ülke ekonomisinin itici gücü olarak nitelendirdiğiniz makina imalat sanayi Türkiye, Avrupa’nın 6. büyük imalatçısı durumunda. Önümüzdeki dönemde gerek yurt içi gerekse yurtdışındaki muhtemel gelişmelere göre, Türkiye’nin Avrupa’daki yerinde bir değişim bekliyor musunuz?

Türkiye’nin toplam ihracatı içinde makina imalatı sanayiinin payı son yıllarda yüzde 6,7 ile yüzde 7,7 arasında değişiyor. Yaklaşık olarak NACE 28 gruplamasına göre 2018 on bir ayda 12 milyar dolarlık bir ihracat sözkonusu. Toplam ihracattaki payı yüzde 7,62 ile geçmiş dönemlere göre en yüksek seviyeye çıkmış. Önümüzdeki yıllarda ne olur? Bunun için dünya pazarlarındaki büyümeye de bakmak gerekir, dünyada yatırımlarda da genel bir yavaşlama söz konusu. Sektörün iç pazar kaybı olacak ama son 5 yıllık ortalamalarına bakacak olursak, dış pazardaki yerini koruyacağını düşünüyorum.

Son olarak AİMSAD hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz? Derneğin temsil kabiliyeti başta olmak üzere çalışmaları hakkında neler düşünüyorsunuz?

Yeni kurulmuş bir dernek. Sektör olarak Türkiye’yi yurtdışında temsil edilebilen bir dernek, ulusal ve uluslar arası ilişki ağını iyi ve etkin bir biçimde geliştiriyor. Uluslararası toplantılarda Türkiye’nin ağırlığını hissettiriyor, teknik çalışmalara katılıyor, alınan kararlarda Türkiye’nin sektördeki standartlarını korumaya çalışıyor. Kamu ve diğer sivil toplum örgütleriyle ilişkileriyle sektörün gelişmesine katkıda bulunuyor. Sektörün böyle bir derneğinin olmaması ve temsil edilememesi halinde Türkiye’nin önemli bir kaybı olur.

Uluslararası ağaç işleme makinelerinde ortaya çıkan standartların geliştirilmesi, standartların Türkiye’deki üreticiler lehine oluşturulması adına önemli görevler üstleniyor. Yine sektörel dergisi de sektörden haberler yayınlayarak üyelerini, tedarikçilerini ve ilgili kurumları bilgilendiriyor. Periyodik yayınladığı raporları ve AB projeleri ile önemli görevler yürütüyor. Yurt içinde kendi fuarları var. Özetle sektör sorunlarını kamuya taşıyabilecek imkanları yaratan bir yapıda. AİMSAD’ı genç olmasına rağmen Türkiye’deki birçok derneğe göre oldukça disiplinli ve hedefine yürüyen bir dernek olarak görüyorum.

Doç. Dr. Ruhi Gürdal Kimdir?

1974 yılında ODTÜ’den mezun oldu, 1978-1983 yıllarında Ege Üniversitesi’nde görev yaptı ve ABD’de University of Alabama da misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Gima, Özgür Atermit, Erku Dış Ticaret A.Ş. ve İZDAŞ Dış Ticaret A.Ş.’de yöneticilik yaptı. TÜSİAD’ın “21. Yüzyıla Doğru Türkiye Projesi”nin de yöneticiliğini yapan Doç. Dr. Ruhi Gürdal, 1992 yılında RGA Yönetim Danışmanlık Ltd. Şirketini kurdu. Aynı yıl Doçent unvanını aldı.

İmalat sanayi, inşaat ve lojistik sektöründe birçok işletmenin yapılanma çalışmalarında ve Dünya Bankası, FAO, OECD, Türk Eximbank, İstanbul Sanayi Odası gibi ulusal ve uluslararası kurumlara danışmanlık hizmeti vermiştir. Kurumsallaşma, stratejik yönetim, insan kaynakları, pazarlama, lojistik v.b. olmak üzere çeşitli konularda danışmanlık hizmeti vermektedir. Gürdal, halen özel sektörde yönetim kurulu üyeliği, TOBB da Makine ve Teçhizat İmalatı Sanayi Sektör Meclisinde danışmanlık hizmeti vermekte ve Silivri Sanayici ve İş Adamları Derneği üyesidir.