Ormanda büyüyen bir ağacın kesildikten sonra bittiği düşünülen hayatı, yeniden başlar ahşap oymacılığı sanatı ile… Parçalara ayrılır, kesilip, biçilir, yeni hayatında, yeni şeklinde yeni görevler üstlenir. İnsanlara beşik olur, kucaklayan koltuk olur, yatak, çerçeve, sandık olur. Son yolculuğunda bile eşlik eder insanoğluna… Yüzyıllar boyunca her alanda kendine yer edinen ahşabın sanata ve sanat eserine dönüşmesi, oymacılıkla can buluyor.

Ahşap, insanoğlunun doğal taşlarla beraber eline ilk aldığı malzeme oldu. İlk önceleri avı pişirmek ve ısınmak için kullanılan ağaç, zamanla gündelik kullanılan eşyalardan mimariye geniş bir kullanım alanında kendine yer buldu. Şekil verilmesi kolay bir malzeme olması da bu sanatın çok eski çağlardan beri yapılmasını sağladı.

Ağaç işçiliğinin, tarihten günümüze ulaşan kültür miraslarımız ve geleneksel sanatlarımız içindeki önemi büyük. Türk tarihinde Türkmenistan’da rastlanan bu sanat, İslamiyetle birlikte İslami motiflerle birleşerek Anadolu’ya, Endülüs’e, Asya, Avrupa, Afrika kıtalarına yayıldı. Özellikle İslam dininin heykeltıraşlık sanatına müsaade etmemesi, Müslümanlar ve Türklerin ahşap oymacılığı sanatında ilerlemelerine yol açtı. Türklerde; İslamiyet kabul edildikten sonra heykel, resim gibi put sayılacak sanatlar son buldu ve Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra oyma sanatı daha çok gelişim gösterdi. Sonrasında Anadolu Selçuklu Devleti’nde daha farklı teknikler ile gelişip yaygınlaşan bu sanat ile cami, medrese, saray gibi mekanlar süslendi.

Anadolu’da sayısız örnekte can buluyor

Ahşap işçiliği Anadolu’da Selçuklu döneminde gelişirken, kendine özgü bir şekil aldı. Selçuklu Beylikler dönemi ağaç eserleri, daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elemanlarda çok üstün işçilikle kendini gösterdi.  Anadolu Selçukluları devrinde çini tezyinatına önem verilmekle beraber, oyma sanatı da muhafaza edildi ve Erzurum, Harput, Beyşehir, Konya gibi büyük merkezlerde bu sanatın en güzel örnekleri meydana getirildi.

Türkler sanat yapıtlarında ahşabı en ince detaylı şekliyle kullandılar. Zamanın tahribine karşı fazla dayanıklı bir madde gibi görünmeyen ahşap, değişik tekniklerle dayanıklı hale getirip yüzyıllarca zaman geçmesine rağmen hala işlevini yitirmemiş, görünümünden kayıp vermemiş eserlere dönüştürüldü. Bunun en güzel örneğini Beyşehir’de bulunan 7 asırlık Eşrefoğlu camiisinde görmekteyiz. Bunun yanı sıra Selçuklu devri ağaç oymacılığı üslup ve şekillerini Konya-Alaeddin Camii ve Manisa-Ulu Caminin minberleri; Karamani İbrahim Beyin imarethanesi ile Sadreddin Konevi Türbesinin pencere kanatları; Keykavus Rahlesi Selçuklu ağaç oyma eserlerinde de görmek mümkün.

Döneme göre motifler de farklı

Oymacılık sanatı, her devletin kendine has teknikleri ile farklılık kazandı. Anadolu Selçuklu Devleti’ne ait eserlerde geometrik ve rumi şekilleri uygulanmaktaydı. Anadolu Selçuklular’da rumili bezeme en üst düzeye ulaştı. Yıldız, sekizgen, altıgen, dörtgen ve daire gibi geometrik bölmelerin oluşturduğu bir sistem içerisinde rumiler tam ve yarım palmetler olarak kullanıldı.

Osmanlılar ise ağaç oyma işçiliğine kendilerine has özel bir üslup uyguladılar. Osmanlı Dönemi’nde ahşap işçiliğinde sadelik hakim oldu.  Selçukluların geometrik ve rumi süsleme şekli, Osmanlılar’da çiçekli, değişik motiflerle daha da geliştirildi. Ayrıca ağaç oyma sanatına sedef, bağa ve fildişi kakmasını da ekleyen Osmanlılar, Selçuklular’da görülen kufi yazısının yerine sulüs yazı tekniğini kullandılar. Çeşitli teknikler daha çok sehpa, kavukluk, yazı takımı, sandık, taht, rahle, Kuran muhafazası gibi kullanım eşyası, pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, sütun başlığı, tavan, mihrap, minber, sanduka gibi mimari öğelerde uygulandı.

İşçilik kadar ağaç da önemli

Oymacılık, oymacının zevkine ve el becerisine göre form kazanan bir sanat. Çok ince detaylar ile işlenen motifler büyük bir titizlik gerektiriyor. Bu sanatı yapan kişinin, üzerine oyma yapılacak materyali çok iyi seçmesi gerekiyor. Ağacın sert ve pürüzsüz bir yüzeye sahip olması daha güzel sonuçlar elde etmeyi sağlıyor.  Ağaç damarlarının simetrik belirlenmesi, bükülebilir ve esneyen bir yapıdan oluşan ağaç, kolay kesilebilen, boyanabilen ağaç, renk farklılıklarına ve büyüklük küçüklük ayarlamaları, muhteşem eserlere zemin oluşturabiliyor. Ağaç işçiliğinde en çok ceviz, elma, armut, sedir, meşe, abanoz, gül ağacı kullanılarak; kakma, boyama, kündekari, kabartma-oyma, kafes gibi teknikleri hayata geçiriliyor.

Ağacın şekil vericileri, el aletleri…

Ahşap malzeme üzerine yapılan bir çizimin özel kesici aletlerle istenmeyen yerlerinin yontulması ile elde edilmesi sanatı olan ahşap oymacılığı, tahta levhaları istenilen şekilde kesip oymak şeklinde tanımlanabilir. Oymak tabiri bir yeri oyarak derinleştirmek veya kazımak manasına geliyor. Dolayısıyla bu sanatı gerçekleştirirken kullanılan el aletlerinin özellikleri ve kalitesi de büyük önem taşıyor.

Ahşap oymada kesme oyma, yüzey oymacılığı ve şekil oymacılığı olmak üzere farklı teknikler uygulanabiliyor. Kesme oyma, ahşabın üzerine uygulanan desenin kıl testere yardımıyla içinin tamamen boşaltılması şeklinde yapılıyor. Yüzey oymacılığı, üçgen ve U bıçağı kullanılarak ahşabın yüzeyi üzerinde desenin ana hatları çizilerek elde edilen yüzey süsleme biçimi anlamına geliyor. Şekil oymacılığı ise adeta ahşaptan üç boyutlu heykelcikler yaratmak olarak tarif ediliyor.

Oymacılık sanatını gerçekleştirirken birçok el aleti kullanılıyor. Tırnak bıçağı, küçük ağızlı yan bıçak, geniş ağızlı bıçak, farklı ebatlardan ve şekillerden oluşan oluklu ıskarpela, kargaburnu, tırnak seti, temizleme aleti, el matkabı, kıl testeresi, balon, pırpır, kalıp çıkarmak için mukavva ve çeşitli boyutlardan meydana gelen zımpara malzemeleri ile eserler oluşturuluyor. Testere aleti ile cisimlere daha rahat hareketler verebilmek için delikler açılıyor. El matkabı ile de bu işlem gerçekleştirilebilir. Bu işlemden sonra kakma yöntemi ile cisimler netleştirilir. Testere kullanımında bazı hareketlere dikkat etmek şarttır. Sağa, sola, arkaya ve öne yatık olmamalı, kol ya da omuz ile temas etmemelidir. Bu gerekli detaylar ile oymacılık sanatı yapılabilir.

Ustaların sayısı azaldı

Osmanlı’da ahşap ustaları zanaatkar zümresi altında ‘neccar’ olarak adlandırılırdı. Bu zanaatkarlar, özellikle Anadolu’da gelişen ahşap süsleme tekniklerini büyük bir ustalıkla her çeşit ağaca uyguladılar. Ahşap ustalarının ağaç türlerini iyi tanıdıkları, kullandıkları yer ve tekniklere en uygun malzemeyi seçtikleri, ahşabın dayanıksız bir malzeme olmasına karşın günümüze gelebilen eserlerden anlamak mümkün. Günümüzde ise, ahşap oyma ustalığı gün geçtikçe azaldı. Cami minberlerinde kullanılan ahşap oymaların yerini, usta azlığından boyalı desenler aldı. Anadolu’nun bazı yerlerinde çok az sayıda kalmış ustalar tarafından icra ediliyor.

Osmanlı döneminde ahşap sanatı, diğer sanat kollarına paralel olarak birçok bölgesel etkileri de içine alarak zenginleşen bir çeşitlilik gösterir. Bazen mimaride sütun ve sütun başlığı, kiriş gibi taşıyıcı bir öğe; bazen kapı ve pencere kanatları, mihrap, minber, tavan göbeği, balkon korkuluğu gibi dekoratif amaçlı yapı elemanları ya da rahle, Kur’an ve cüz mahfazası, çekmece, kavukluk, çeyiz sandığı, sehpa gibi mobilya ve aksesuar olarak karşımıza çıkar.

OYMACILIKTA TERİMLER VE TANIMLAR

Arabesk: Birbiri içine girip çıkan hat ve eğrilerin meydana getirdiği bezeme biçim.

Aynalık: Minberlerin kapı üst kısmı, genellikle kitabelerin yer aldığı bölüm.

Bezeme: Süsleme.

Geçit-geçme: Minberlerde çıta parçalarını birbirine geçecek şekilde bağlayan teknik.

Gergilik: Minber korkuluklarını bölen dikdörtgen çerçeve.

Girift örgü: Şeritlerin bir sistem dahilinde birbirlerine dolanarak meydana getirdikleri su biçiminde ya da süslenecek alanı bütün halinde kaplayan çeşitli süsler.

Hızar makinesi: Ağacı kesmeye yarayan elektronik cihaz.

İskarpelalar: Oymanın yapımında kullanılan keskin uçlu bıçaklara denir. Bir adı da oyma kalemidir. Düz, oluklu, eğik ağızlı, düz ağızlı, düz üçgen, “V” oluklu, “U” oluklu, tırnak iskarpile, kuşdili iskarpile gibi birçok çeşidi bulunur.

İşkence: Oyma yapılacak ahşap malzemenin masaya sabitlenmesini sağlayan sıkıştırma, sabitleme aracı.

Kafes: Minber korkuluklarında kullanılan çıtaların, bir kafes oluşturacak şekilde çakılması ile oluşan teknik.

Kumlama demiri: Desenin oyması yapıldıktan sonra boş zemine ince ince noktalar halinde şekil veren araç.

Künde: İri ve kalın ağaç. Osmanlıda tutma, kavrama ve yakalama sözcüğünden geliyor.

Nişangeç: Tahtanın bir kenarına paralel çizgi çizmek için kullanılan bir alet.

Rende ve Planyalar: Tahtaların yüzeylerini ve kenarlarını düzeltmek için kullanılır. Kısa olanına rende uzun olanına pilanya denir.

Rumi: Filiz ve yaprak biçiminde üsluplaştırılmış stilize hayvan motiflerinin dolaşık tezyinatı.

Satıh: Yüz, yüzey.

Sistre: Tahtanın yüzeyini perdahlamak için kullanılan çelik plaka.

Tezgâh: Oyma düz masa gibi bir tezgâhın üzerinde yapılır. Oyulacak ahşap, işkenceyle tezgâha sabitlenir.

Törpü: Ağacın şekillendirilmesinde ve yuvarlatılmasında kullanılır. Balıksırtı, yuvarlak ve yassı törpü gibi türleri bulunur.

Ahşap Sanatında Kullanılan Teknikler

Kündekari tekniği: Daha çok kapı kanatlarında ve minberlerin yan aynalıklarında kullanılan kündekari tekniği, en özgün ve zor bir işçilik gerektiren tekniktir. Bu teknik geometrik şekillerin birbirine çatma yani geçme usulü ile bağlanmasıyla oluşturulur. Ahşap parçalar ve oluklu ahşap kirişler iç içe geçirilerek yapıştırıcı ve çivi kullanılmadan birbirine bağlanır. Parçalar birbirine geçme olduğundan ağaç kuruduğunda ufalıp ayrılmaması için satıhların altında bir de ahşap iskelet bulunur. İlk örneklerinin 12. yüzyılda Mısır, Halep ve Anadolu olmak üzere üç merkezde birbirine paralel olarak geliştiği görülür.

Yalancı kündekari: Minber, kapı ve pencere kepenklerinde çokça rastlanılan bu teknik, çakma ve kabartmalı, çatma ve yapıştırmalı olmak üzere kendi içinde farklılıklar gösterir. Bu teknikte sekizgen, altıgen gibi geometrik şekillerden oluşan ahşap blokların yan yana getirilerek oluşturulduğu görülmektedir. Geometrik şekilleri meydana getiren ahşap bloklar arasındaki çıtalar ya çiviyle ya da yapıştırıcı ile tutturulur. Daha kaba olan ve işçiliği daha az olan bu teknikle oluşturulan eserlerde ahşap kuruduğunda aralarda zamanla yarıklar oluştuğu görülür.

Düz satıhlı (yüzey) derin oyma tekniği: Bu teknikte motifler ahşap yüzeyinden derin oyma ile belirtilmiş ve detayları işlenmemiştir.

Yuvarlak satıhlı derin oyma tekniği: En çok kullanılan bu teknikte rölyefler yuvarlak engebeli bir zemin üzerine işlenmektedir. Kitabelerde, yazılarda çok değişik örnekleri görülmektedir.

Çift katlı rölyef tekniği: Düz satıhlı derin oyma tekniği ile yuvarlak satıhlı derin oyma tekniğinin birlikte kullanıldığı bu teknikte ahşap yüzeyde altlı üstlü iki kat motif olduğu görülür. Yazı ve kitabelerde çok rastlanır.

Ajur tekniği: Ahşap malzemenin üzerine çizilen motiflerin aralarının boşaltılmasıyla yapılan bu tekniğin en güzel örnekleri minber korkuluklarında görülür.

Ahşap üzerine boyama tekniği: Ahşap cami ve mescitlerin sütun başlıkları, konsollar, tavan, saçak, sandıklar ve mahfil kirişlerinde bu tekniği görmek mümkündür. Bugün çoğu aşınmış ve silinmiş olan bu boyalı süsleme genelde aşı boyası ile yapılırdı. Çeşitli renklerde simetrik bir düzen içinde lotus, palmet, Rumi, rozet ve nar çiçekleri kalem işi olarak işlenmiştir.

Süslemede önemli bir yeri olan rumi her devirde, her üslupta taşta, çinide, kumaşta, madende, tezhipte ve ahşapta kullanıldı. Rumi motifi 15. ve 16. yüzyıllarda ortaya konan sanat eserlerinde en gelişmiş haliyle göze çarpar. Ruminin zaman zaman dizilişindeki farklılıkların yanı sıra, desen içinde kullanılış maksadı ve yüklendiği vazifesi de farklıdır.