Reel sektörün şu an en önemli problemlerinin başında finansmanın geldiğini biliyoruz. Gerek ödemeler zincirindeki sıkıntılar, gerek finans kaynaklarına ulaşmaktaki problemler, gerekse de vadeli bir piyasa yapısı içerisinde, üretimi ya da ithalatı finanse etme gerçeği, başta KOBİ’ler olmak üzere firmalarımızı önemli ölçüde zorluyor.

Öncelikle şu tespitin üzerinde durmamız gerekiyor: Gelirlerimizi ve hatta bunun içerisinde kazanç oranlarımızı arttırma şansımız bulunuyor mu? Ne yazık ki gerek iç piyasadaki fotoğraf, gerekse de dünya pazarında ticaret savaşlarına da konu olan korumacılığın yükselmesi gerçeği, problemi büyütüyor.

Madem gelirlerimizi arttırmakta sıkıntı yaşıyoruz; o zaman giderlerimizi mercek altına alarak içten finansman elde etmenin yollarını tartışmamız şart.

Çoğu zaman reel sektörde personel azaltmak yöntemiyle yapılan bu girdi maliyetlerinde önlem, ne yazık ki sanıldığı kadar sağlıklı bir sonuç vermiyor. Çünkü nitelikli personel ihtiyacının ciddi oranda hissedildiği günümüzde, elinizdeki personeli kaybetmenin maliyeti belki kısa vadede bir nefes aldırıyor; ama uzun vadede mutlaka kaybeden firma oluyor.

Öncelikle personel ile ilgili seçeneği sonlara atmanızı öneriyorum. Her firmanın muhasebede olduğu gibi kendisine bir T cetveli yapması gereken bir dönemdeyiz. Bir tarafa gelirlerinizi, diğer tarafa giderlerinizi koyun.

Giderlerinizi de öncelikler sıralamasına göre dizin. Kolaycılığa kaçmadan bu giderleri azaltmanın yollarını arayın.

Mesela enerji maliyetlerinizi, üretim proseslerinizi, hammadde alımlarınızı inceleyin. Buradaki iyileştirmelerden büyük ölçüde kazanç sağlama olanağınız olduğunu göreceksiniz.  Buna yönelik teşvik ve hibelerin, kendinden ödeyen sistemlerin, bankalar tarafından size sunulmayan finansman olanaklarını, verimlilik esası içerisinde işletmenize sermaye haline getirebilirsiniz.

Yine önemli başlıklardan biri de bu teşvik, kredi ve hibeler. Paranın yüzü tatlıdır. Çoğu zaman böylesi olanaklar, iş insanlarımızın hem hevesini hem de alım eğilimini güçlendirir. Zira nakit ihtiyacının her işletmenin ana problemi olduğu biliniyor.

Fakat yanlış bir kredi ya da teşvik, o an için cebinize para koyuyor gibi gözükse de işletmenizde kalıcı hasarların ve önlenemez gediklerin de nedeni haline dönüşebilir. Bu nedenle ortada bir kredi ya da teşvik seçeneği varsa, öncelikle ‘buna ihtiyacım var mı’ ardından da ‘bu parayı kullandığımda hangi sonucu elde edeceğim’ sorularını yanıtlamak gerekiyor.

Anadolu tabiriyle atılan taş, ürkütülen kuşa değmeli. Yani vergilerini, maaşlarınızı ya da sigorta primlerinizi bu tarz bir yöntemle karşılamak, ancak size bugün için bir nefes alma fırsatı verecek, ama çok kısa sürede de üzerinizde yeni ve kaldırılması zor yükler olarak kalacaktır.

Herkesin ‘yatırım yapın’ çağrıları içerisinde, bu tekliflere uymadan önce gerçekten tam kapasite ve verimlilik esası içerisinde bir faaliyetiniz olup olmadığını mercek altına almalısınız.

Yani sürdürülebilirlik esas olmalı. Günü birlik iş fırsatlarına inanarak yapacağınız yatırımlar, bu durum geçtiğinde size hem borç, hem de birim maliyetlerinin artışı sonuçlarıyla dönecektir.

Bunun yerine belli operasyonlarda sektör içinde dayanışmayı arttırarak, ortak projelere imza atmak, Ar-Ge süreçlerinde üniversitelerle kazan-kazan ilişkisi kurmak ve kasayı cebiniz olmakta çıkarmak, önemli oranda finansman kaleminizi rahatlatacaktır.

Kasayı cebi gibi kullanmaktan çıkarmanın yolu da, firmanın sahibi ya da sahipleri de olsanız, kendinize maaş belirlemekten geçiyor. Gelişmiş ülkelerde ister küçük, isterse büyük olsun, kalıcı işletmelerin çoğunun sahiplerinin maaşı vardır. Elbette bulundukları pozisyona göre belirlenen maaşlardan bahsediyoruz.

Örneğin; siz bir şirkette CEO ya da Genel Müdür olarak çalışsaydınız, kaç TL maaş alırdınız? İşte bu, sizin de kendinize belirleyeceğiniz maaş olmalı. Günün sonunda elbette kasadaki para şirketin sahiplerinindir.

Ama bunun şirket kasasından gelişigüzel çekilmemesini temin etmek, yıl içerisinde nakit dengelerini yönetmek adına olmazsa olmaz kurallardan biridir. Ayrıca, kullandığınız araçlar başta olmak üzere, birçok değeri şirket adına kayıt ettirirseniz, hem maliyetlerini yönetir, hem de şirketin bilançosunu değerli kılarsınız.

Yılın sonunda o para zaten sizin ve ortaklarınızın. O zaman kalan parayı dağıtmayı, sermaye yapmayı ya da yatırıma kaynak ayırmayı seçenek haline getirerek tartışabilirsiniz. Velhasıl, finansmanı yönetmenin altın değerinde olduğu bir süreçteyiz. Bunu yönetebilenler, yarına daha aydınlık bakabilecek ve kendilerini de geliştirebileceklerdir. Bedava para ya da kaynak söylemlerine ise kanmayın. Danışman olarak hizmet veren Ahmet Şerif İzgören’in seminerlerinde sıkça söylenen bir söz vardır. Sanıyorum bir Rus atasözüydü. Der ki: “Bedava peynir sadece fare kapanında olur.”

Çetin Ünsalan – Gazeteci / [email protected]