Türkiye’de sağlık turizminin şekil alması, büyümesi ve doğru şekilde yönetilmesi adına yapılan çalışmaların birçoğunda yer alan, bu sektörün vizyonunu belirleme noktasında büyük emek veren Medibiz Sağlık Yönetimi Danışmanlık Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Banu Başaran ile iş dünyasında yaşanan zorlukları, kadın istihdamının artırılması adına yapılması gerekenleri, kendi iş tecrübelerini konuşmak için bir araya geldik.

Meslekte 30 yıllık bir geçmişe sahip olan Medibiz Sağlık Yönetimi Danışmanlık Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Banu Başaran “İş Dünyasında Kadınlar” serimizin bu sayıdaki konuğu oldu. Türkiye sağlık turizminin dünden bugüne geçirdiği değişimin yanı sıra, bir kadın olarak bu süreçte yer almanın keyifli ve zorlayıcı yönlerini bizimle paylaşan Banu Başaran, kadınların iş hayatında daha fazla yer alabilmesi için STK’ların önemine dikkat çekti.

  • Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Şu anda yürütmekte olduğunuz görev haricinde kaç yıldır profesyonel iş hayatının içindesiniz?

1993 yılında Amerikan Hastanesi’nde çalışmaya başladım ve 2009 yılına kadar burada çalıştım. 1995 yılında Amerikan Hastanesi, Koç Grubu’na devrolduğunda kurumsallaşma sürecine geçtik. Daha öncesinde iş tecrübem olmadığı için çeşitli departmanlarda görev yaptım Amerikan Hastanesi’nde. Ağırlıklı olarak yönetim organizasyon ağırlıklı bir yapım olması nedeniyle yönetecek kişi olma potansiyelim vardı. Çekirdekten tüm hastane süreçlerini öğrendik. 2000 yılında tıbbi olmayan tüm departmanları yöneten bir yönetici konumundaydım. 97 yılında Amerikan Hastanesi’nin özellikle yurt dışında yaşayan başarılı doktorları Türkiye’ye getirmesi, bu kişilere bölüm başkanlıkları verilmesi ve yeni departmanların kurulmasına yönelik bir çalışması oldu. Bu konuyla ilgili 1,5 yıllık bir deneyimim oldu ve bana çok önemli şeyler kattı. Sahadaki çalışmaların hastane içerisinde nasıl fonksiyonel olarak yürütülmesi gerektiğini öğrendim. Bir yoğun bakım ünitesini kağıt üzerinde yönetmenin dışında, o bölümün fonksiyonel ve işler halde yönetilmesi, makine ve ekipman kurulumunun sağlanması gerçekten ciddi bir tecrübe sağladı bana. Bu tecrübeyle ileride yapacağım işlerde çok büyük avantajlar yakalamış oldum. Büyük hastanelerde yönetici ya da müdür olarak çalışıyor olabilirsiniz ama bu kadar multi disipliner yönetilen bir zincirin bütün halkalarını biliyor olmak, yönetiyor olmak, tecrübe edinmiş olmak beni diğer çalışma arkadaşlarımdan çok daha ileriye götürdü. Bu durum günün sonunda Amerikan Hastanesi’nde tıbbi bölümler haricinde bütün bölümlerin tepesinde yer almamı sağladı. Sağlık sektörünün 2004 yılındaki geçiş sürecinin başlamasıyla birlikte, sektörde yeni arayışlar başladı. Bu arayışların içerisinde sağlık turizmi, turistin sağlığı, termal turizm gibi çeşitli konuşmalar gündemdeydi. Biz de yerimizi aldık ve uluslararası departmanı kurduk. Her ne kadar yabancı hasta kültürünü bilen bir hastane de olsak, yurt dışından bireysel hasta getirme ve yurt dışı tanıtımları yapma konusunda açıkçası çok fazla deneyimimiz yoktu. Bu benim sağlık turizmine geçişim ve bu alandaki ilkleri yapıyor olma tecrübemi doğurdu. Sonrasında kurduğumuz uluslararası departmanımızla birlikte çalışmalarımıza başladık. Hedef ülkelerimizin sağlık sistemlerini inceledik, araştırdık. Sonra baktık ki adımız ne kadar büyük olursa olsun, batıda bizi kimse tanımıyor ve bireysel hasta getirmek oldukça zor. Batıdaki hastayı buraya getirmek imkansızdı. Çünkü bizi tanımıyorlar, güven problemi var, biz hala doğu kültüründe anılan bir ülkeyiz… Teknolojik altyapımız, tıbbi donanımlarımız, doktorlarımız, hasta bakımımız onlardan çok çok ileride olmasına rağmen kendimizi yeteri kadar tanıtamadığımızı hissettik. Süreci doğru yönetebilmek adına çok ciddi pazarlama ve tanıtım organizasyonu yürüttük ve çok emek harcadık. İşin tanıtım ve pazarlama kısmıyla baktık ki bir şey yapmamız imkansız. Türkiye sağlığının lobisini oluşturmanın doğrusu olduğuna karar verdik ve o dönemin yedi büyük hastanesinin ortak çalışmasıyla bir Türkiye Sağlık Turizmi Geliştirme Derneği’ni kurduk, sonrasında bu dernek konsey oldu. Yurt dışı organizasyonlarına bireysel olarak gitmek yerine toplu katılımlar sağladık.

  • Yöneticisi olduğunuz kurumlarda nasıl bir yönetim modeli uyguluyorsunuz?

Dünyaya baktığınız zaman aslında erkek egemenliği olan bir dünyada olduğumuzu görüyoruz. Biz bunu kabul etmiş durumdayız, kabul etmezseniz ve bu çatışmaların içerisine girerseniz işinizi başarıyla yönetemezsiniz. Sağlık sektöründe, benim pozisyonuma gelmiş çok az kadın arkadaşım var maalesef. Elbette ara kademelerde çok önemli kadın yöneticilerimiz var ama bu sayılar yeterli değil. Sağlık sektörünün en fazla kadını bir arada çalıştıran bir hizmet alanı olması, tabi ki kadınlarla daha çok çalışıyor olmamıza olanak sağlıyor. Bu bizim için oldukça önemli bir durum. Kendi kurumlarımızda kadın-erkek çalışan arasındaki dengeyi en doğru şekilde sağlamak bizim için oldukça hassas bir konu. Bu nedenle, kendi kurumlarımda hiçbir erkek yöneticinin, kadın çalışana, sırf kadın olduğu için istismar edici davranışlarda bulunmasına asla izin vermedim. Bundan sonra da aynı doğrultuda devam ediyor olacağım. Çalışanlarıma her zaman kapımın onlara açık olduğunu, her türlü sorunda gönül rahatlığıyla benimle gelip konuşabileceklerini aşıladım. Şeffaf bir yönetim modelini benimsedim. Pozisyonlarınız büyüdüğü zaman, sorumluluklarınız da büyüyor. Ara kademelerde çok ciddi yöneticiler ve bölüm direktörleri görev alıyor, elbette bir sorun olması durumunda, konu bana gelene kadar hallediliyor ancak aksi bir durumda da ben her zaman ulaşılabilir bir pozisyonda oluyorum. Bununla birlikte, belli zamanlarda her departmandan personelle kendim özel görüşmeler yaparak, sınıflar arası ayrımın olmadığını, bana ulaşabileceklerini çalışanlarımıza anlatmaya özen gösteriyorum.

“KADINLAR ÇOKLU DÜŞÜNÜP, ÇOKLU YÖNETEBİLİYORLAR”

  • Sizce iş dünyasında kadın olmanın avantajları ve dezavantajları sizce nelerdir?

Kadınların beyni beta olduğu için, alfalara göre çok daha yönlü düşünebiliyoruz. Karmaşık bir konuyu analitik olarak daha hızlı çözebiliyoruz. Buna ek olarak kadın yöneticilerin bir kısmı anne olduğu için, evde de iş yaptıkları için iş yapmaktan, verimli işlere imza atmaktan geri kalmıyorlar. Bir kadın çalışanınıza bir işi çok daha kolay yaptırırken, bir erkek çalışanınıza çok daha zor yaptırıyorsunuz. Erkek egosu devreye girdiği için kadınların avantajları bu yönde çok daha fazla oluyor. Çünkü kadınlar çoklu düşünüp, çoklu yönetebiliyorlar. Kadın olmak beraberinde duygusallığı getiriyor bu da düşünülenin aksine bence negatif değil pozitif bir durum yaratıyor çünkü aidiyet duygusunu yükseltiyor, kadınların çalışma alanlarına daha fazla aidiyet duygusu yerleşmiş oluyor

“KALABALIK VE FARKLI KÜLTÜRLERDE DEPARTMANLARI YÖNETİYOR OLMAK BENİM İÇİN ÖNEMLİ BİR MOTİVASYON KAYNAĞI”

  • Çalışmaktan keyif alıyorsunuz. Peki, çalışma hayatınızdaki en büyük motivasyonunuz nedir?

İşimi çok seviyor olmam çalışma hayatımdaki en büyük motivasyonum. İnsanlara çok değer veriyorum, hiçbir zaman çalışmaktan yorulmam ve uzun saatler keyifle çalışabilirim. Kalabalık ve farklı kültürlerde departmanları yönetiyor olmak da yine benim için önemli bir motivasyon kaynağı. Bir bankada çalışıyor olsam ve sadece işim parayla alakalı olsa sıkılabilirdim. Ben biraz hiperaktifim ve beynim de hiperaktif çalışıyor. Sağlığı yönetebilmeniz için finans biliyor olmanız lazım, satın almayı, dışarıyı-içeriyi, reklamı, pazarlamayı, dijitali, her şeyi bilmeniz gerekiyor ki başarılı olabilseniz. Bu değişik yapılar beni motive diyor.

“GİTMEMİZ GEREKEN DAHA ÇOK YOLUMUZ VAR”

  • Geçmiş yıllarda iş dünyası erkek egemenliği altındaydı. Ancak artık alışkın olunan düzen hızlı bir değişim geçiriyor ve kartlar yeniden dağıtılıyor. Siz bu dönüşümü nasıl değerlendirirsiniz?

Artık dünyada iş verenler eskiye oranla daha fazla kadın çalışan istihdamı sağlıyor çünkü kadının işine daha çok sahip çıktığını, daha fazla çalıştığını, daha güvenilir olduğunu artık biliyorlar. Bizim ülkemizde de önemli gelişmeler yaşanıyor ancak istenilen seviyelere gelmesi için biraz daha zamana ihtiyaç var gibi duruyor. Türkiye coğrafyasını düşündüğünüzde batıda daha gelişmişlik varken, doğru taraflarında daha yapılması gerekenler var. Hala Türkiye’de Yurt dışında bir yol işçisinin kadın olduğunu görebilirsiniz, otobüs kullanan kadınlar görebilirsiniz. Bizim ülkemizde de şoför olarak çalışan kadınlar var ancak hem sayıları çok az hem de gördüğümüzde “Aa kadın!” algısından çıkabilmiş değiliz. Bu elbette bizim coğrafi ve kültürel yapımızdan kaynaklanıyor. Batıda olduğu gibi 18 yaşından sonra çocuklar evlerinden ayrılmıyorlar, aile içinde kalan, özerk olamayan bir yapımız var. Kadın işi-erkek işi gibi ayrımları günümüzde hala devam ediyor. Zaman zaman bu konuyla ilgili konuştuğumuzda kız çocuğu psikolog olsun, eczacı olsun gibi belli meslek grupları üzerinde yoğunlaşıldığını görüyoruz. Elbette ileriye gidiyoruz, gitmek için mücadele ediyoruz. Kız çocuklarımız azimle çalışıyorlar, okuyorlar, çalışma hayatına katma değer sağlıyorlar ama nüfusun geneline yaydığımızda daha çok yolumuz var.

  • Tüm Türkiye’de iş hayatında cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadın istihdamının daha da artırılması için neler yapılmalı?  

Kadınları iş hayatına teşvik edecek çalışmalarda STK’ların daha aktif olması gerektiğini düşünüyorum. 1967 yılında kapatılan Kızılay Kadın Kolları, daha sonra yeniden açıldığında Sağlık Komite Başkanlığı görevini üstlendim. Söz konusu dönemde evde olan kız çocuklarına Kızılay’ın çeşitli yerlerinde işler vermeye başladım. Fabrikası olan arkadaşlarımla konuşarak kız çocuklarının en azından üretmek ve iş hayatını tanımak adına onlarda gönüllü çalışmalarına olanak sağladım. Her ne kadar sağlık komitesi de olsa hastanelerde gönüllü annelik yapmaları veya gönüllü hastaları ziyaret etmeleri konusunda çeşitli çalışmalarımız ve desteklerimiz oldu. Aklınıza gelebilecek birçok STK’da görev aldım ve benzer çalışmalar yürüttüm. Ben bu anlamda aktif bir insanım, birçok kadın arkadaşımın da iş hayatı dışında bu tür sosyal etkinliklere katılarak daha fazla kadına ya da kız çocuğuna dokunarak, onların hayatını geliştirebileceğine inanıyorum.

  • Son olarak yeni mezun ya da iş hayatına yeni atılacak kadınlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Öncelikle her şeyi ben biliyorum fikrinden uzak yaşamak lazım. Maalesef son dönemlerde gençlerimizin beklentileri çok yüksek. İş hayatına yeni başlayan gençlerdeki en büyük sıkıntı hemen bir yere gelme, statüleşme, hemen yüksek bir pozisyonda görev alma isteği var ancak bu zamanla olabilir. Daha hiç hayat tecrüben yokken, daha kendini yönetmeyi bilmiyorken altında çalışan kaç kişiyi yönetebilirsin. Elbette okudukları okullara, aldıkları eğitimlere saygım sonsuz ama bir hayat tecrüben, iki iş tecrüben yok. Dolayısıyla çabuk tüketen bir toplum haline geldiğimiz için sıkılıyorlar ve hemen daha üstlere gözlerini dikiyorlar. İşle ilgili hayal ettikleri konumlara gelmeleri, o pozisyonu yönetebilmeleri için tecrübe kazanmaları gerekiyor. Senden yaşça çok büyük birini ancak bilgin ile yönetebilirsin. Egolarını bırakıp, beklentilerini ilk başlarda az tutup işi öğrenmelerini ve iş odaklı olmalarını öneriyorum. Ondan sonrası zaten kendiliğinden gelir. Dijitalleşme beraberinde birçok avantajla birlikte, dezavantajı da getiriyor. Gençlerimiz gerçek hayatı, çalışma hayatını sosyal medyadan gördükleri, televizyondan seyrettikleri gibi düşünüyorlar. Ama maalesef gerçek dünya böyle değil. Daha çok okumalarını, gezmelerini, seminerlere katılmalarını tavsiye ediyorum. İstanbul’da gezilecek binlerce tarihi yer varken, bir kafede oturup, fotoğraflarının kaç beğeni aldığıyla ilgilenmesinler.