Son yıllarda ciddi bir gelişim gösteren ağaç işleme makineleri sektöründeki bu gelişimin hızlanması için öncelikle yan sanayisini güçlenmesi gerektiğini dile getiren Metin Arslan, “Müşterimiz bize üretim yaptırırken ‘Alman markalı şu ürünü kullanacaksın’ diye zorluyor. Halbuki ben müşterime aynı kalitede alternatif yerli ürün olduğunu ve bunu kullanmak istediğimi söyleyebilmeliyim. Bunun için de bir makine üreticisi olarak devletin yan sanayiyi desteklemesini ve yerlileştirmesini istiyorum” dedi.

Yüzey boyama ve kurutma sistemleri üzerine uzmanlaşmış UVtek firmasının Genel Koordinatörü Metin Arslan, Türkiye’de ağaç işleme makineleri sektöründeki gelişimin ancak yan sanayinin güçlenmesi ile mümkün olacağını dile getirdi. Bu sayıdaki ‘Sektörün Sesi’ bölümümüzün konuğu olarak yaptığımız röportajda, bir sanayici ve makine üreticisi olarak ağaç işleme makineleri sektöründeki gelişimi ve sorunları yorumlayan Metin Arslan, sektörün son yıllarda ciddi oranda büyüme göstermesine rağmen bazı sıkıntılar da yaşadığına vurgu yaptı. Bunların başında yan sanayinin yetersizliğinin geldiğini aktaran Arslan, “Biz bir makineci olarak her şeyi kendimiz üretmiyoruz, ihtiyaçlarımızın önemli bir kısmını yan sanayi ile birlikte çalışarak temin ediyoruz. Bu oran bazı makinelerde yüzde 30’u buluyor. Ancak yan sanayi ve ürünleri ne yazık ki henüz belli bir kalite seviyesine ulaşmış değil. Bugün Avrupa’dan gelen bir motor ile yerli motor arasında fiyat farkının yanı sıra kalite farkı da var. Kaliteyi tercih ettiğimiz için ithal kullanıyoruz bu da hem bizim maliyetimizi artırıyor hem de paramız yurtdışına gidiyor” dedi.

Yan sanayinin güçlenmesi ve üretmediği ürünlerin imalatına başlaması için devletin desteği ve yönlendirmesinin şart olduğunu dile getiren Arslan, “Müşterimiz bize üretim yaptırırken ‘Alman markalı şu ürünü kullanacaksın’ diye zorluyor. Halbuki ben müşterime aynı kalitede alternatif yerli ürün olduğunu ve bunu kullanmak istediğimi söyleyebilmeliyim. Ayrıca yan sanayi desteklenmeli ki bizim de üretici olarak maliyetimiz düşsün. Bir makine üreticisi olarak devletin yan sanayiyi desteklemesini ve yerlileştirmesini istiyoruz” diye konuştu.
Metin Arslan, firmasının üretimi ve hedeflerinin yanı sıra sektör ve AİMSAD hakkında sorduğumuz sorulara şu yanıtları verdi:

Metin Bey öncelikle biraz UVtek’i tanımak isteriz. Firmanız ne zaman kuruldu, ahşap sektörüne yönelik faaliyetlerinizi neler oluşturuyor?

Bu sektörde 25-26 yıllık deneyimli bir ekibin sağladığı teknik destek ile 2009 yılında kurulan bir firma. 10 yıllık bir firma olmasına rağmen kendi konusunda ilgili oldukça ciddi bir tecrübe ve deneyime sahiptir. UVtek UV kurutma sistemleri matbaa, ambalaj, cam ve ahşap sektörlerinde kullanılan her türlü UV boya ve vernik kurutma için çok çeşitli tasarımlarla çözümler sunuyor. Standart UV sistemlerinin yanı sıra gerekli baskı makineleri ile uyumlu olacak özel UV kurutma sistemlerimiz mevcut. Yüzey boyama ve kurutma sistemleri üzerine uzmanlaşmış bir firmayız. Ahşap dışında cam, mermer, ambalaj ürünlerinde sistemler üretiyoruz. Bizim ahşap sektöründe ürettiğimiz makineler son yıllarda firmamızın lokomotifi oldu.

Neden ahşaba ağırlık vermeye karar verdiniz?

Son 5-6 yıldır daha çok ağaç işleme makinelerinde faaliyet gösteriyoruz. Bunun yanında ambalaj özellikle otomotiv matbaacılık gibi sektörlere de hizmet vermeye devam ediyoruz. Ağaç işleme makineleri sektörü şu anda iş hacmimizin yüzde 70’ini oluşturuyor. Eskiden hizmet verdiğimiz sektörlerin iş hacmimizdeki oranları hemen hemen atbaşı mesafedeydi. Özellikle ahşap sektöründeki müşteri talepleri ön plana çıkmaya başladıkça biz de mümkün olduğunca ağaç işleme makinesi sektöründeki ürünlere ve Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vermeye karar verdik. Ar-Ge konusunda ahşaba ağırlık verdikçe doğal olarak iş hacmimiz de genişledi. Öte yandan ticari açıdan da ahşap sektörüne yönelmek istedik. Diğer sektörlerde ürettiğimiz makinelerin bütçe fiyatları ahşap sektöründen daha düşük. O yüzden ticari bir tercih nedeniyle ağaç işleme sektörüne yöneldik. Satış cirolarının değir sektörlerde bu kadar yükselmeyeceğini düşünerek bu sektörü büyüttük. Diğer sektörlerdeki müşteri talepleri belli bir seviyenin üzerine çıkamayacağını öngördük ve bu öngörümüzün de doğru olduğunu zamanla gördük. Ancak ağaç işleme makineleri sektöründe bizim çok fazla rakibimizin olmaması ve hem de bizim bu konuda iddialı duruşumuz sayesinde büyümemizi sürdürüyoruz.

Müşteri kitlenizden bahseder misiniz? Kimlerle ne tür projeler yürütüyorsunuz?

Biz daha çok üst düzey müşteri kitlesine hitap ediyoruz. Büyük mobilya ve panel üreticilerine satış yapıyoruz. En son Starwood firmasına 176 metre uzunluğunda bir hat kurduk. Boyama ve kurutmasıyla birlikte oluşan bu entegre hat hızı itibarıyla da Türkiye’de ilk kez üretilen bir hat oldu. Starwood bu konuda Alman firmayla bir karşılaştırma yaparak tercihini bizden yana yaptı. Yerli ve Uzakdoğulu rakiplerimiz olsa da biz orta ve üstü kapasitedeki Avrupa standardında üretim yapan firmalara makine satıyoruz. Avrupalı rakiplerimizden ise fiyat konusunda avantajlarımız oluyor. Biz ayrıca Avrupalılara göre hizmet ve servis konusunda daha esnek hareket ediyoruz. Müşterinin taleplerini kavrayıp daha hızlı şekilde ihtiyaçlarına cevap veriyoruz. Bu şekilde rakiplerimiz arasında fark yaratmış oluyoruz. Bu konuda son 2 yılda oldukça yol kat ettiğimizi söyleyebilirim. Öte yandan Ar-Ge desteği aldığımız 4 tane TÜBİTAK projesi geliştirdik. Ar-Ge desteği sayesinde ürünün kalitesi yükseldi ve Avrupa standartlarına erişti. Avrupalı firmalara onların markasıyla orijinal ürün üretme konusunda bir tecrübemiz vardı zaten. Bu tekrar gündeme gelmeye başladı.

Üretim yaptığınız fabrika hakkında bilgi alabilir miyiz? Nerede ve büyüklüğü nedir?

Üretimimizi Kocaeli Gebze’deki Dilovası Organize Sanayi Bölgesi’nde 2 bin 500 metrekarelik tesisimizde yapıyoruz. Buradaki üretimin yanı sıra bize üretim yapan alt yüklenicilerimiz de var. Her şeyi bu tesiste üretmiyoruz, üretimin bir kısmını dışarıdan tedarik ediyoruz. Bize çalışan bir yan sanayi var. Yan sanayiden aldığımız destekle makinelerimizi üretiyoruz. Mevcut alanımız yetmiyor. Ancak yeni yere taşınmak için ülkedeki şartların normalleşmesini bekleyeceğiz. Birkaç yıl öncesinin şartlarına dönüldüğünde yeni yere taşınmayı düşünüyoruz.

İç piyasanın yanı sıra yurtdışına hangi ülke ve bölgelere makinelerinizi satıyorsunuz?

Satış yaptığımız noktalar arasında Avrupa, Afrika, Ortadoğu, Azerbaycan, Gürcistan, Rusya, az sayıda da olsa ABD, Çin, Hindistan yer alıyor. Dünyanın yaklaşık 50 ülkesinde makinemiz var. İhracat iş hacmimizin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. İhracatımız 2018 yılında 1.5-2 milyon Euro civarında olacak.

Yeni pazarlara girmeyi düşünüyor musunuz?

Aslında hedefimiz bütün dünyaya mal satmak. Ancak özellikle ağaç işleme konusunda faaliyetleri fazla olduğu için Polonya, Romanya, Portekiz, Güney Amerika gibi pazarlara ağırlık vermek istiyoruz. Gelecek yıl Ligna Fuarına da katılıyoruz. UVtek olarak bu fuara ilk kez katılımcı olacağız. Bu yüzden beklentimiz yüksek açıkçası. Ayrıca yeni müşteri bölgesi olarak İran çok büyük potansiyele sahip. İran’dan çok talep alıyoruz. En son İstanbul’daki Ağaç İşleme Fuarı’nda standımızı çok sayıda İranlı ziyaret etti. Ancak ambargo ve para transferi konusundaki sıkıntılar nedeniyle istediğimiz gibi ihracat yapamıyoruz. Bu sorunlar çözülmüş olsa ihracatımız bu bölgeye çok fazla artar. Öte yandan İran’da bizim için güzel bir gelişme var. Ülkeye boyalı MDF ahşap girişinde bir ambargo var. Bu nedenle bu işlerin ülkede yapılması ve dolayısıyla boyama-kurutma konusunda tesis kurulması gerekiyor. Bu tesisleri ürettiğimiz için aslında önemli bir fırsat var, biz de bu fırsatı değerlendirmeye çalışıyoruz.

“Müşteri artık ucuzu değil kaliteliyi talep etmeli” “Sektörde ithal ürünün azaltılmasının yollarının bulunması gerek. Müşterilerimizin de bu konuda bilinçlenmesi gerekiyor. Onlar da en ucuzu almaya değil, kaliteliyi almaya odaklanmalı. Aksi taktirde zararlı çıkacak olan yine müşteri oluyor. Müşterimiz, yerli ile ithal arasındaki fiyat makasının 2-3 katı olmasını beklemekten vazgeçmeli artık. Avrupa’da 100 lira olan bir malı Türkiye’de 50 liraya alma çabası ve isteğini bir kenara bırakmalılar.”

Peki firma olarak gelecek yıla yönelik hedefleriniz neler?

2019 yılında satışımızı artırmak istiyoruz. Bu yıl İran’a ve Starwood’a yaptığımız iki büyük hat yaptık, bunlardan biri 176 metre diğeri 190 metre idi. Bunlar bize çok önemli referans oldu, bu referansın güzel dönüşlerini almaya başladık. Fuarda Alman boya üreticileri ya da bizim makinelerimizde kullanılan kimyasalı üreten firmalar bizi çok ciddi fark ettiler. Bu firmalardan yurtdışındaki projelerde birlikte iş yapma konusunda teklifler aldık. Biz makine sattığımız zaman kimyasal tüketimi söz konusu. O kimyasalı da üreten firmalar doğal olarak bizimle hareket etmek istiyorlar. Şimdiye kadar yerli firmalarla dirsek temasımız olmuştu ve onlar bize müşteri paslıyorlardı. Ama şimdi Avrupalı firmalar da bu tür taleplerle gelmeye başladılar. Bir Alman makine üreticisi şu anda üretiminin bir kısmının bizim tarafımızdan yapılması konusunda teklifle geldi, hatta fuardan sonra bir ziyaret gerçekleştirmek istiyoruz.

Yeni ürün çalışmalarınız olacak mı? Yeni yılda özelliği değiştirilmiş ya da artırılmış makineler üretecek misiniz?

Bizim konumuzu finishing sistemleri oluşturuyor. Kendi ürettiğimiz bir takım finishingle ilgili makinelerin teknolojilerini geliştirip onların üretim kapasitelerini, verimliliğini ve kabiliyetlerini artırmak üzerine çalışmalarımız olacak tabi. Şu anda yaklaşık 25 çeşit ana ürünümüz var ve bunların alt segmentleri bulunuyor. Çeşitlilik anlamında yeterli bir noktadayız. İyi bir Ar-Ge ekibimiz var, bu ekiple mevcut makinelerimizin geliştirilmesi yönündeki çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Mevcut yaptığımız işin ve sektörün dışına çıkmak istemiyoruz. Bildiğimiz bir konu olduğu için kendi kulvarımızı değiştirmek istemiyoruz. Bu alandaki tecrübemizi artırıp makinelerimizi geliştirmekten başka bir amacımız yok. Dünyanın her yerinde sektörümüzle ilgili zaten geniş bir pazar var. Çünkü her mobilyanın boyaya ihtiyacı var. Bizim firma olarak bırakın Türkiye’de Doğu Avrupa’da rakibimiz yok. Dünyadaki rakiplerimizin sayısı da ancak 5-6 tane. Böyle bir pazarı olan bir ürün konusunda uzmanlaşmışken başka bir sektöre girmek mantıklı değil.

Firmanızın ardından biraz da sektörünüzle ilgili konuşalım. Ağaç işleme makineleri sektöründe son yıllarda nasıl bir değişim gözlemlediniz ve sizce bu değişimin nedenlerini neler oluşturdu?

Türkiye yeni makineleşiyor. Yıllarca el marangozluğu ile yapılan bu faaliyet konusu, son yıllarda makineleşip büyüdü ve sektör haline geldi. Özellikle inşaat ve mobilya sektörlerinin üretim kapasitelerinin artması ağaç işleme makinelerine olan talebi de artırdı. Mobilya sektöründe son 10 yıldır çok ciddi bir değişim var. Mobilya ihracatının artışı makineleşme ihtiyacını gündeme getirdi. Mobilyacıların ihracat nedeniyle kaliteli ürünler üretme zorunluluğu makineleşmenin de önünü açtı. Aynı zamanda bizim gibi firmaların kendilerini geliştirmesi ile ithal makineye karşılık yerli makine alternatif olarak gücünü artırdı, daha çok tercih edilir oldu. Daha önceden mobilya üreticisi İtalya ya da Almanya’dan makine almaya yönelirdi. Yerli firmaya ikinci sınıf gözüyle bakılıyordu. Biz ve bizim gibi firmalar şimdi onu kırmaya başladı. Bizim gibi makine firmaları kendilerini geliştirip Avrupa’ya teknik anlamda iyi bir alternatif oldukça ithal ikame ürünlerimizi satmamız daha çok mümkün olacak. Hem sektörün büyümesi hem de yerli makinenin alternatif olarak tercih edilmeye başlaması ile bizim sektörümüz büyümeye başladı. Bunun daha da ivmelenerek artacağını düşünüyorum.

Sektörün gelişimini hızlandırması için neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Bunun için öncelikle desteklerin artması gerekiyor bence. Yan sanayinin mutlaka desteklenmesi gerekiyor. Biz bir makineci olarak her şeyi kendimiz üretmiyoruz, ihtiyaçlarımızın önemli bir kısmını yan sanayi ile birlikte çalışarak temin ediyoruz. Bu oran bazı makinelerde yüzde 30’u buluyor. Dizayn edip birçok parçayı bir araya getirerek makineyi kuruyoruz. Yani aslında İtalyan firmayla, makinelerimizin içindeki ithal birçok parça ile rekabet ediyoruz. Özellikle bizim çalıştığımız yan sanayi ve ürünleri ne yazık ki henüz belli bir kalite seviyesine ulaşmış değil. Bu nedenle yan sanayiden aldığımız ürünlerin daha kaliteli olması lazım. Ayrıca yan sanayi desteklenmeli ki bizim de maliyetimiz düşsün. Bugün Avrupa’dan gelen bir motor ile yerli motor arasında fiyat farkının yanı sıra kalite farkı da var. Kaliteyi tercih ettiğimiz için ithal kullanıyoruz bu da hem bizim maliyetimizi artırıyor hem de paramız yurtdışına gidiyor. Her ne kadar biz makinelerin satışıyla katma değerin bir kısmını yurtiçinde bırakıyor olsak da yine de ithalata bağımlı olmak zorunda kalıyoruz. Türkiye’nin ihracatı ne yazık ki ithalata dayalı. Bunu yan sanayiyi destekleyerek kırmak mümkün. Sektörün gelişimini ancak yan sanayinin yerlileştirilmesi hızlandırır. Bir makine üreticisi olarak devletin yan sanayiyi desteklemesini ve yerlileştirmesini istiyoruz. Müşterimiz bize üretim yaptırırken Alman markalı şu ürünü kullanacaksın diye zorluyor. Halbuki ben müşterime aynı kalitede alternatif yerli ürün olduğunu ve bunu kullanmak istediğimi söyleyebilmeliyim.

Yan sanayinin geliştirilmesinin yanı sıra devletten ne gibi destekler bekliyorsunuz?

Şu anda devlet Ar-Ge faaliyetlerimize destek veriyor ve biz de faydalanıyoruz. Çok fazla bürokrasi olması nedeniyle bunun organizasyonunda iyileştirme yapılabilir. Ar-Ge bölümünde çalışan mühendislere sigorta desteği artırılabilir. Arsa desteği de devlet tarafından artık çok kısıtlı veriliyor. Bizim tarzımızdaki makineci firmalara devletin arsa gösterip yer verip bina yapılması konusunda teşvik olması gerekiyor. Bu da büyümemizi ve yatırım yapma iştahımızı artırsın. Hazine arazilerinden bizim gibi firmalara destek verilmesi lazım. Sektörel organize sanayi bölgeleri kurulup arsanın hibe edilmesi sanayinin güçlenmesini, sektörlerin büyümesini hızlandıracaktır.

Peki sektördeki firmalara yönelik mesajınız nedir? Kendilerini geliştirme konusunda nelere dikkat etmelerini önerir ve tavsiye edersiniz?

Maliyeti düşürmek için kaliteden taviz vermemelerini öneririm ilk olarak. Çünkü bu, mutlaka negatif geri dönüşlere neden oluyor. O firmanın kalitesinin düşük olduğu konusunda sektörde ve piyasada hemen bir imaj zedelenmesi oluyor. Optimum kaliteyi mutlaka yakalamalılar. Gerekirse müşteri kaybetmeyi göze alıp belli bir kaliteden taviz verilmemeli. Avrupalı firmalar da böyle yapıyor zaten. Gereksiz rekabet içine de girmemek lazım. Firmalar birbirini kırıyorlar, sonuçta kimse kazanamıyor.

Gelecek dönemde dernekten beklentileriniz nedir, ne gibi çalışmalara projelere imza atmalı?

Dernek en önemli çalışmayı Türkiye’yi, sektörü ve firmaları tanıtma konusunda yapacağı çalışma ve projelerle gerçekleştirebilir. Bunun için en iyi mecra yurtdışındaki fuarlar. Şu anda bu anlamda birçok çalışması var. Ama belli bütçelerle yapılıyor bu. Bütçeyi artırma anlamında bir çalışma yapılabilir. Bütçe artırıcı formüller bulunup uluslararası tanıtım biraz daha yoğunlaştırılmalı. Çünkü Türkiye’nin çıkışı üretim ve ihracatta. Yurtdışındaki fuarlara daha çok Türk firması ve bu firmaların ürettiği makineler götürülebilmeli. Uluslararası sektörel arenada gövde gösterisinin yapılması ve Türk makinesinin kalitesinin anlatılması gerekiyor.

Sektörün çatı kuruluşu AİMSAD’ın çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?

Derneğin kurulduğunu duymamızın hemen ardından üye olduk. Bu tür sivil toplum kuruluşlarının önemli olduğuna inanıyoruz, bu nedenle de hiç tereddüt etmeden bu yapılanmanın içine girdik. Eğitimci geçmişim olmasından dolayı da eğitim komitesinde görev alıyorum. İşlerimizden fırsat buldukça sektörün ve üyelerin eğitimi konusunda projeler yapmaya çalışıyoruz. Derneğin şu ana kadarki çalışmalarını başarılı buluyorum. Yapılan çalışmaların sektöre mutlaka faydası olacağına inanıyorum.

“Üretim konumuz itibarıyla Orta Avrupa’da kapasite ve kurumsallık anlamında tek firmayız. Dünyanın yaklaşık 50 ülkesinde makinemiz var. İhracat iş hacmimizin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. 2018 yılında 1.5-2 milyon Euro civarında ihracat gerçekleştirmiş olacağız.”

“Finansal desteklemeler yetersiz”
“Üretici ve sanayici olarak büyüyebilmek için finansal desteğimiz yetersiz. Biz büyümek ve daha fazla üretim yapmak istiyoruz. Ancak özellikle bina yatırımındaki maliyet yükü bizi frenliyor. Bu yüzden de ister istemez mevcudu koruyalım, yatırıma kalkışmayalım diyoruz. Halbuki yatırımı ertelemek demek sektörün büyümesinin yavaşlaması demek.”