Çetin Ünsalan – Gazeteci / [email protected]

Ekonominin kırılma anları vardır ve bu anları doğru yakalayanlar hızla avantaj sağlarken, diğerleri yıpranmayla başlayan bir süreçte sıkıntı yaşarlar. Değişimi geç fark ettiklerinde de ya firmalarını kaybederler ya da uyum sağlamak için çok daha büyük maliyetler öderler.

Bu gerçek doğrultusunda meseleye bakarsak, yeşil ekonomi diye üst başlık atacağımız değişimi daha doğru yorumlama şansımız olur. Küresel ısınma diye başlayan, ardından iklim krizi olarak uluslararası literatüre giren bu dönüşümü iyi anlamalıyız.

Dünyanın ısınması sadece çevreci bir olay olmaktan çıktı. Sadece mevsim değişiklikleriyle birlikte gelen maddi hasarlar, üretimdeki aksamalar ve sigorta şirketleri için ortaya çıkan hasar faturaları, önümüzdeki süreçte bundan dönüş olmadığının en net kanıtı.

Çok daha riskli noktalara gelmekle birlikte, bu konulara hiç inanmayan biri dahi olsa, onun da ekonomik gerçeklerini etkileyecek hale geldi. Diyelim ki bunların hepsi komplo teorisi. O zaman hiç inanmayan biri dahi meseleye şöyle bakmalı.

Bugünden başlayarak, önümüzdeki sürecin en önemli tarife dışı engeli yeşil ekonomidir. Çünkü bir dolarlık bile mal satamayacağınız, herhangi bir firmaya tedarik yapamayacağınız bir süreçle karşı karşıya kalacaksınız.

Yeşil mutabakat ile başlayan gümrükte vergilendirme işin sadece küçük bir kısmı. Atık yönetimini yapmayan, karbon salınımını düzenlemeyen hiçbir firmanın ve ülke ekonomisinin artık bu yeni düzende yeri olmayacak.

Daha bugünden kredi kullanma şartlarının arasına giren bu kriterler, yarın neler yaşanabileceğinin de çok net göstergesi… Yine inanmayan kişi diyebilir ki “Gelişmiş ülkeler kirletti, biz mi faturasını ödeyeceğiz?”

Haklı olabilirsiniz; ama iş bu kadar basit değil. Bugün dünyada dönüşüm için oluşturulan fonların kaynak problemini de, hızlı sanayileşerek soruna neden olanlar tarafından çözecek bir uygulama olduğunu da göz ardı edemezsiniz.

Geldiğimiz noktada sıfır karbon süreçlerine giderken “erken kalkan yol alır” ilkesinin işlediğine şahit oluyoruz. Bugün doğa ile uyumlu üretime yönelenler, dijitalleşerek süreçlerini verimli hale getirenler, ürünlerini karbon salınımını esas alarak oluşturanlar, aynı zamanda dönüşümü finanse etme şansına da sahipler.

Oluşturulan fonlar, niyetlenen firmalara ve ülkelere önemli olanakları sunuyorlar. Dünyada paranın kıtlaştığı bu süreçte, karbonsuz ekonomiye eğilimli iseniz, bu konuda dönüşümü istiyor ve projelendiriyorsanız, kapısı sonuna kadar açık kaynaklara ve hatta hibelere ulaşabiliyorsunuz.

Bitmedi; birkaç yıl içinde karbon salınımınızı istenen noktalara getirir; tedarikçilerinizi de buna uyumlu bir biçimde oluşturursanız, kullandığınız elektrikten tercih ettiğiniz hammaddeye kadar bu dönüşümü sağlayıp, karbon salınımına katkı sağlamayan ürün ve hizmetlere ulaşırsanız bir de ekstra finansmana ulaşma şansınız var.

Karbon borsası sisteminde, bilhassa 2026’dan sonra buna ihtiyacı olan firmalara artı veren oranlarınızı satabilir, sıfır faizle kaynak kullanıp, rakiplerinizin önüne geçebilirsiniz. Bugün dahi bunu yapan firmalar olduğunu unutmayınız.

Çünkü kısa süre içinde ya fazla karbonunu satan ya da mal satabilmek için fazla verenden alan bir firma olma seçenekleri ile karşı karşıyayız. Zira herkes bu oranları tutturabilmek için dönüp tedarik zincirine de bakıp ya uyum sağlamasını isteyecek ya da mal almayacak.

Ortada çok büyük tehlike ya da fırsat var. Bunun hangisini seçtiğiniz ise, firmanızın geleceğini belirleyen karar olacak. Yani mesele romantik bir çevreci hareket değil. Olmak ya da olmamak konusu.