TİMSAN Teknik İnşaat ve Makina San. ve Tic. Ltd. Şti. ‘nin temellerinin 1988 yılında atıldığını belirten Genel Müdür Yardımcısı Serhan Aksu, OSTİM’de 250 metrekare alanda başlayan bu hikayenin, bugün Başkent Organize Sanayi Bölgesi’nde 5 bin 500 metrekarede devam ettiğini anlatıyor.

Kazan imalatı konusunda İtalyan partnerlerinin “Biz Ağustos ayında tatil yapacağız” sözü üzerine yüzde 100 yerli üretime geçtiklerini anlatan Aksu, yıllara göre değişse de üretimlerinin yaklaşık yüzde 70’ini mobilya ve ahşap sanayine yönelik yaptıklarını açıklıyor. Aksu, TİMSAN’ın başarısındaki sırrı ise insan, kalite ve süreklilik olarak sıralıyor.

Serhan Aksu, ahşap-mobilya sektörüne her alanda hizmet verebilen TİMSAN’ın ikinci kuşak yöneticisi… Adının açılımı ‘Teknik İnşaat ve Makine Sanayii’ olan TİMSAN’ın temellerinin 1988 yılında atıldığını belirten Genel Müdür Yardımcısı Serhan Aksu, OSTİM’de 250 metrekare alanda başlayan bu hikayenin, bugün Başkent Organize Sanayi Bölgesi’nde 5 bin 500 metrekarede devam ettiğini anlatıyor. Yıllara göre değişse de üretimlerinin yaklaşık yüzde 70’ini mobilya ve ahşap sanayine yönelik olarak yaptıklarını, aynı zamanda ürettiklerinin yüzde 50’sini ihraç ettiklerini de açıklayan Aksu, TİMSAN’ın başarısındaki sırrı ise insan, kalite ve süreklilik olarak sıralıyor.

Sanayicilik sürecinde ilk yüzde 100 yerli üretime ise bir mecburiyetle başladıklarını anlatan Aksu, o dönemi; “Yedi yıl kadar İtalyan partner ile kazan imalatı yaptık.  Taa ki bir Ağustos ayına kadar… Acil ihtiyacımızın olduğu bir dönemde İtalyan firma “Biz Ağustos ayında tatil yapıyoruz” dedi. Biz de o zaman bu komponentleri kendimiz üretiriz dedik. İşte o Ağustos tatili, bizim yüzde 100 yerli üretici olmamızı sağladı. Mobilya sektörüne de böylece girmiş olduk” diye anlatıyor.

Yaptığımız röportajda TİMSAN’ın bugünlere geliş hikayesinin yanı sıra geleceği ile ilgili hedeflerini de aktaran Serhan Aksu, Başkent Organize Sanayi Bölgesi’ne 2015 yılında taşınarak iş hacmini bir anda büyüttüklerini; ancak, bu yeni yerin bile kendilerine yetmemesi nedeniyle yine Başkent Organize Sanayi Bölgesi’nde yaklaşık 10 milyon TL yatırımla ikinci fabrika kurmayı planladıklarını açıklıyor. TİMSAN’ı ‘yatırıma açık bir firma’ olarak tanımlayan Aksu, gelecekle ilgili diğer yatırım planları hakkında ise “Kapımıza gelen her  fikri, ürünü değerlendirmeye açığız” diyerek, özellikle enerji sektöründe daha farklı ürün gamlarına açılabileceklerini de belirtiyor.

AİMSAD Dergisi’nin bu ayki konuğu olan TİMSAN Teknik İnşaat ve Makine San. Tic. Ltd. Şti. Genel Müdür Yardımcısı Serhan Aksu ile şirketin başarı öyküsü üzerinden sektördeki mevcut duruma, gelişim trendine, yaşanan sorunlara ve çözüm önerilerine ışık tuttuk.

Serhan Bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Ankara’da 1976 yılında doğdum. Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde Makine Mühendisliği konusunda eğitimi aldım. Aile işimizi devam ettirme kararında olduğum için eğitim hayatımı bu yönde şekillendirdim. O günden bu yana iş hayatındayım. TİMSAN’da işin mutfağından yönetimine kadar her kademesinde görev aldım. Bugün işin başında ikinci nesil yönetici olarak bulunuyorum.

Burada kaç yıldır çalışıyorsunuz?

18 yaşından beri çalışıyorum. Tatillerde bile hep burada çalıştım. Aslında ilgim vardı. İşin başında olma,  nasıl üretiliyor ve hesaplanıyor… Bunları öğrenmek istediğim için 18 yaşından beri şirket bünyesinde görev yapıyorum.  Bizim şirketimizin yönetim kademesinde profesyonel bir yapı var. Gelip kimse tepeden yönetimdeki o koltuğa oturmuyor. İşe ilk olarak bir proje yöneterek başladım. Tasarım, üretim, montaj zincirinde ciddi bir tecrübe sahibi oldum. İşçi tulumunu giyerek, fabrikanın içinde bilfiil çalışarak, bu işi öğreniyorsunuz. Bu size büyük avantaj sağlıyor. Çünkü bu sayede ürününüzü çok iyi tanıyorsunuz. Bir ürünü üretmek kadar montajını da çok iyi bilmeniz lazım. Böylece müşteri ihtiyaçlarına daha iyi cevap veriyorsunuz.

TİMSAN’ın hikayesi nasıl başlıyor?

Babam Kemal Aksu, 1944 doğumludur. Türkiye’de o dönemde Ankara’da Gazi Üniversitesi’nden ilk mezun olanlardan birisi. Mühendislik bölümünden mezun olduktan sonra ortaklarıyla bir dönem müteahhitlik yapıyor. Kurdukları şirket ile danışman ve mümessil olarak çalışıyorlar. 1988 yılında bu şirketteki ortaklığından ayrılıyor. Sonrasında benzer faaliyetlerde bulunuyor. O dönemde Türkiye’deki projelerde kazan ve havalandırma alanında çok iyi ürünlerin üretilmediğini ve hizmet verilmediğini fark ediyor.  Kendi projelerine gerekli olanı üretmek üzere bir atölye kuruyor.

Sadece kendi ihtiyacı olan havalandırma ve kazan sistemleri ile işe başlıyor. Kalite ve piyasadaki eksikliğin etkisiyle bu iş büyüyor. Bu süreçte firma üç ana dalda faaliyet gösteriyor. Bunlardan ilki basınçlı kaplar ve kazan imalatı; ikincisi endüstriyel havalandırma, üçüncüsü ise bu işleri tamamlayan makine grupları oluyor.  O yıllarda kömür, doğalgaz ve sıvı yakıtlı kazanlar Türkiye’de talep görüyor.

E.C.A. firması o dönemde TİMSAN ile bir anlaşma imzalıyor. TİMSAN, E.C.A.’nın kazanlarını üretmeye başlıyor ve bu markayla üretim yapıyor. Bu belli bir süre devam ediyor. Bu noktada bizim tarafın ana firmaya çok büyük bir bağımlılığı oluştuğu görülüyor. O firma sizden mal almadığı takdirde sıkıntı yaşayabilirsiniz ya da kendi markanıza hiçbir şekilde yatırım yapmamış olursunuz.  Fasoncu olarak kalıyorsunuz. Bu nedenle 1995 yılında bu anlaşma bitiriliyor.

Mobilya sektörüne nasıl giriş yaptınız?

O dönemde bunun haricinde havalandırma sistemleri ile ilgili projeler yapıyoruz. Örneğin, baraj, tünel, AVM, hastane, endüstriyel tesis havalandırmaları gibi… Bir müşterimiz 20 yıl önce “Bizim talaş yakıtlı mobilya sektörüne özel bir kazana ihtiyacımız var” diyor. Bu macera da öyle başlıyor. Onun için butik bir üretim yapılıyor. Bu kazanın imalatı için değil ama kazanı yakma teknolojisi ile ilgili olarak İtalya’da bir partner bulunuyor. O yıllarda belli komponentler oradan getiriliyor. 7 yıl kadar İtalyan partner ile kazan imalatı yapılıyor.  Daha öncede bahsettiğim gibi, taa ki bir Ağustos ayına kadar… İtalyan firma; “Biz Ağustos’ta tatil yapıyoruz” diyor. Biz de; “Acil ihtiyacımız var” diyoruz. TİMSAN, bunun üzerine ‘Bu komponentleri de kendimiz üretelim’ diyor. İşte o Ağustos tatili, bizim yüzde 100 yerli üretici olmamızı sağladı. Mobilya sektörüne böylece girmiş olduk. Fabrikalara gidip geldikçe, “Bize özel havalandırma yapın. Tozumuzun havalandırma sistemi ile uzaklaşması, yakılması gerekiyor” diyorlar. Bu işin çok spesifik olduğunu fark ediyoruz. Bizi tatmin eden bir iş olduğunu görüyoruz. O dönemde bu sistemler Danimarka ve Almanya’dan geliyordu. Bu yüzden birden hem kazanı hem havalandırma sistemini yapan sektördeki tek firma oluyoruz. O tarihten itibaren bu sektörde yoğunlukta proje yapıyoruz. 25 yıldır bu iş sürüyor. Bu süreç içinde kendimizi güne adapte ediyoruz. Avrupa standartlarında ürün gamına sahip oluyoruz. Sektörün büyümesinde de etkimiz oldu. Mobilya sektörü aynı yıllarda Türkiye’de hızla büyüdü. İnegöl, Kayseri ciddi ihracat yapıyor. Müşterilerimizin fabrikalarına gittiğimizde gerçekten gurur duyuyoruz. Ciddi yatırım yapıyorlar ve Türkiye’ye ciddi cari açığı kapatan bir gelir getiriyoruz.

Halen üretiminizin ne kadarı mobilya-ahşap sektörüne yönelik durumda?

Yıllara göre değişiyor. Ama ortalamada üretimimizin yüzde 70’i mobilya sanayine yönelik. Üretimin yüzde 50’sini ihraç ediyoruz.

TİMSAN’ın Türkiye’deki kaç mobilya-ahşap fabrikasında emeği var?

Türkiye’de mobilya sektöründe sayısız firma var. Büyük ölçekli firmaların yüzde 60’ına muhakkak iş yapmışızdır.  Bunun haricinde yüzde 80’i ile de muhakkak irtibatımız var. A’dan Z’ye üretim yapabilen tek firmayız.  Bizim yabancı partnerlerimiz de var. Onların Türkiye temsilcisi olarak da hizmet veriyoruz.

TİMSAN’ın açılımı nedir?

Teknik İnşaat ve Makine Sanayii. Endüstriyel fabrikada teknik techizat olarak her kalemde yer alabiliyoruz. Bugün kimya ve gıda sektörüne yönelik olarak da birebir talep geldiğinde cevap verebilecek konumdayız. Ama biz belli konularda konsantre olmayı tercih ediyoruz.

Fabrikanız ve üretim bandınız ile ilgili rakamsal bilgi alabilir miyiz?

Bizim ilk üretim yerimiz OSTİM’deydi. 250 metrekare bir alanda kurulduk. Zaman içinde ihtiyaçlar arttıkça hemen hemen bütün bir sokak üzerindeki yerleri alarak üretime devam ettik. OSTİM’de o yıllarda gerçekten üretim yapmak kolay değildi. Atölyeyi fabrikaya dönüştüremiyorduk. Basamak basamak orada büyüdük. Oradan ayrıldığımızda 2 bin metrekarelik bir yerde üretim yapıyorduk. Orada hala belli ürünlerimizi imal ediyoruz. Ama yıllar içinde gördük ki büyük imalatlarda yer yetmiyor. Gerektiğinde ana caddeyi kapattığımız ve imalat yaptığımız zaman dilimleri oldu. Burası bize yetmeyince şehir merkezinden 60 kilometre uzaktaki Başkent Organize Sanayi Bölgesi’ne taşınma cesareti gösterdik. 2015 yılında buraya taşındık.

Yeni tesisinizin büyüklüğü ne kadar?

Yeni tesis toplam 5 bin 500 metrekare alanda, 3 bin 500 metrekaresi kapalı alan. Bu yatırımla iş hacmimiz bir anda büyüdü. Artık alamadığımız işleri de alabilmeye başladık. Buna rağmen yeni yerimiz bile bize yetmemeye başladı. Burada ikinci bir arazi almak için arayış içindeyiz. Şu anda 20 bin metrekarelik bir alana ihtiyacımız var. Proje kabulünde daha seçici davranıyoruz. Bütün ilgimizı mevcut işlere odaklanıyoruz. 2015 yılında 30 proje tamamladık. Bu rakam, Türkiye’nin bu alandaki büyümesini anlatan önemli bir göstergedir. Sektörde, agresif değil tatlı bir rekabet var.

Bu yıl kaç proje üstlenmeyi hedefliyorsunuz?

İhracata ağırlık vermek istiyoruz. Şansımızın ihracatta olduğuna inanıyoruz. Rusya pazarının kapanması sıkıntı yarattı. Çünkü Rusya, ahşap sektöründe önemli bir pazardır. Kriz olduğunda Rusya’daydık. Sıkıntıları bizzat yaşadık. Biz, Güney Kore’ye iş yapıyoruz. Zor bir pazar. Teknoloji ülkesi. Ama spesifik konularda yol alamadığını görüyoruz. Partner bir firma bulduk. Kendi yaptıkları makineleri yurt dışına satıyorlar. Bu partnerlik ile bizim ürünlerimizi o da pazarlıyor. Bu model üzerinden gitmek istiyoruz. Hem o ülkede bizim ürünlerimizi satacak, hem de dünyaya satacak. Katma değerli üretime odaklanıyoruz. Daha büyük firmalarla rekabet etmek istiyoruz. Bunu tamamen kendi markamız ile yapıyoruz ve yapacağız.

Hangi ülkelere ihracat yapıyorsunuz?

Suudi Arabistan, İran, Kenya, Ukrayna, Bulgaristan, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Yunanistan ve Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere 10 ülkeye ihracat yapıyoruz. Ama iç pazarı da ihmal etmek istemiyoruz. Bizim için iç pazardaki devamlılığımız çok önemli bir husus. Satış kadar satış sonrası hizmeti de çok önemsiyoruz. Bu başlıkta süreklilik, müşterinin ihtiyacını doğru analiz etme ve gelecekteki ihtiyaçlarını karşılayabilecek olmak bizim için çok önemli.

İkinci fabrikayı nerede öngörüyorsunuz?

Başkent Organize Sanayi Bölgesi içinde yapmak arzundayız. Burası yatırımcıya cazip imkanlar sunuyor. Mevcut yatırımın 3 katı büyüklüğünde bir yatırımı hayata geçirmeyi düşünüyoruz. Toplamda 10 milyon TL’lik yatırım olacak.  Bu yatırım biraz temkinli olmayı da gerektiriyor. Siyasi ve ekonomik gelişmelere bağlı olarak yol alacağız. Türkiye’deki sanayiye güvenimiz tam.

Bu yılki ihracat hedefiniz nedir?

Bu yılın yüzde 50’si ihracat odaklı idi. Önümüzdeki yıl bunu artırmak istiyoruz.

İlk defa ihracat yapacağınız pazarlar olacak mı?

Afrika ülkelerine mal satmak istiyoruz. Bir de Avrupa’da özellikle çok faal değiliz. Belirli sebeplerle standartlardan dolayı sürekli Türk malına karşı bir güvensizlik var. Burada doğru partnerleri aramaya başladık. Güney Amerika’da bir partner bulduk. Onlarla görüşmelerimiz sürüyor.

TİMSAN markasını önümüzdeki dönemde farklı sektörlerde de görebilecek miyiz?

Biz yatırıma açık bir firmayız. Kapımıza gelen bir fikri, ürünü değerlendirmeye açığız. Bu bağlamda; enerji sektöründe daha farklı ürün gamlarına açılabilir gibi görünüyoruz.  Geçmişte elektrik, teknik inşaat alanında vardık. Yıllar içinde spesifik alanlara odaklanmaya karar verdik ve bu alanlardan ayrıldık. Ama enerji sektöründe TİMSAN markasıyla yol almayı planlıyoruz. Şirket içinde kurumsallaşma sürecimizi sürdürüyoruz. Halen 65 kişiyiz. Teknik kadro olarak ise 15 kişilik bir ekibimiz var. Ekibimizde 8 mühendis çalışıyor.

TİMSAN’ın başarısındaki üç kelime ile özetlemenizi istesem, ne derdiniz?

İnsan, kalite, süreklilik…

Sektöre baktığımızda geçen yılı nasıl geçirdi?

Önceki yıllara nazaran artık Avrupa’da ne zaman kriz olsa, Türkiye’nin nüfusu Avrupa tarafından “Çok büyük pazar. Buraya ne satabilirim?”  olarak görülüyor. Ama Türkiye’deki sanayicinin hırsla çalıştığını görmüyorlar. Artık Avrupa’da ne üretiliyorsa Türkiye’de de üretilebiliyor. Bu sektörde Türkiye’nin yapamayacağı hiçbir şey yok. Firmalar karlılıklarını arttırmak için otomasyona yatırım yapmak zorunda. Kayıplarını ortadan kaldırmak zorunda. Enerji, üretim, atık ayağında verimliliğe odaklanıyor; bizim ürünlerimiz ile verimliliğini artırabiliyor. Ayakta kalabilmek için de seri üretimin önemini artık fark ediyorlar.

Sektördeki üretim yapısında değişim dönemi yaşanıyor diyebilir miyiz?

Evet. Artık firmalar daha çok adetli üretime odaklanıyor. Bunun için de makine yatırımlarına önem veriyorlar. Firmalar büyüyor, işçi sayıları sabit kalıyor ama üretim adetleri üç katı artıyor. Yatırımlar, daha iyi planlanmış, profesyonel danışmanlık alınarak yapılıyor. Şimdi artık üretime uygun makine seçimi yapabiliyoruz.

Karşılaştığınız sorunlar neler?

Haksız rekabet, ürünlerin kopyalanması… Bu müşteriye de zarar verebiliyor. Gerek yurt içi gerekse yurt dışında da bununla karşılaşıyoruz. Müşteri; fiyatı cazip diye makineyi alıyor ama sonra büyük sıkıntılar yaşayabiliyor. O zaman bizden destek istiyor.  Ama bu tarz olaylar yurt dışında Türk imajını da zedeliyor. Sektörün yurt dışındaki imajını da düşünmek gerek. Arada ne kadar kilometre olursa olsun, müşteriyle bir ömür boyu yüz yüze bakacak şekilde iş yapılması gerektiğini düşünüyoruz.  O zaman Türkiye’den daha fazla mal alırlar. Fiyat odaklı rekabet yaşanıyor. Bu uzun vadede firmaların kapanmasına neden oluyor.

Pazardaki oyuncu sayısı ne kadar?

Biz A’dan Z’ye hizmet veren bir firmayız. Ancak aynı sektörde, birlikte faaliyet gösterdiğimiz 15’e yakın firma var. Bunların içinde de sadece 5 tanesi kurumsallaşma sürecini tamamlamış firmalar.

Peki, sektörde firma sayısı ne olur?

Taşlar yerine oturuyor. İşini doğru yapanlar kalıcı olacaktır. Firma sayısı artık artmaz. Çünkü her kalitede mal var sektörde.

Kutular ve spotlar

“Türkiye’deki mobilya sektöründe sayısız firma var. Büyük ölçekli firmaların yüzde 60’ına muhakkak iş yapmışızdır.  Bunun haricinde yüzde 80’i ile de irtibatımız bulunuyor. Bizim yabancı partnerlerimiz de var. Onların Türkiye temsilcisi olarak da hizmet veriyoruz.”

2015 yılında 30 proje tamamladık. Bu rakam, Türkiye’nin bu alandaki büyümesini ifade eden önemli bir göstergedir. Sektörde, agresif değil tatlı bir rekabet var. Bu yıl ihracata ağırlık vermek istiyoruz. Şansımızın ihracatta olduğuna inanıyoruz.

“KAPIMIZDA 365 GÜN ‘ELEMAN ARANIYOR’ YAZISI VAR”

Kalifiye eleman sıkıntısı aslında tüm Türkiye’nin sorunu… Bizim fabrikanın girişinde daimi olarak “Eleman alınacaktır” yazısı vardır. 365 gün asılı kalsa dahi; çalışacak personeli ancak bulabiliyoruz. Personel konusunda sürekli bir devinim yaşanıyor. Artık firmalarımızın ikinci üçüncü nesile geçmesi çok zorlaşıyor. Çünkü iş hayatında firmaların kurumsallaşma ve markalaşma süreçlerinde destek görmesi gerekiyor. Bugün hiç birimiz ev ve yazlık için çalışmıyoruz. Genel koşullar içinde eleman arıyoruz. Eleman geliyor, ama basit bir işçi mühendis maaşı istiyor. Bunu yapamıyorsunuz çünkü iç dinamiğiniz var. Özellikle kaynak ustası bulmakta sıkıntı yaşıyoruz. Ancak istedikleri maaşlarla işe başlatmamız çok zor.

“AİMSAD, DOĞRU İNSANLARI DOĞRU İNSANLARLA BULUŞTURMALI”

Dernek yapısında birleşmek, zoru başarmaktı. Bizim derneğin farklılığı; profesyonel bakıştır. Dernekte görmek istediğimiz; firmaların önünü açıcı çalışmalar olmalı. Kolay takip edilebilir ve hızlı yol alınabilir bir modele doğru gidilmeli. Firmalar yeni pazarlara açılmak istiyor. Dernek bu alanda yaptığı faaliyetleri daha geniş spektrumlu bir başlıkta toplarsa daha da iyi olur. Hedef fuarlar, hedef heyetler belirlenmeli. Doğru insanları doğru insanlarla buluşturacak altyapılar oluşturmalı. Bizim tek başımıza açamayacağımız birçok kapıyı dernek gücüyle açabilir.  Dernek; yurt içi fuarlardaki maliyetlerimizi aşağı çekti. Bu çok güzel bir adımdı. Artık biz pazarlık yapmak zorunda kalmıyoruz. Bu tarz çalışmalar arttırılmalı. Tabi ki, ondan sonrası bizlere düşüyor.